Musiki, Âlemdeki Süsün Bir Parçasıdır

Prof. Dr. Süleyman Uludağ

Dinde musikinin yeri, musikide dinin yeri nedir?

Kulağa hoş gelen, insanda estetik bir his meydana getiren ölçülü ve ahenkli bütünsesler musiki kapsamına girer. Bu nitelikte olması şartıyla bir düdüğün sesinden tutun da bir neyin sesine varıncaya kadar bütün sesler musikidir. Bir musiki aleti olmadan insanların terennümleri, çıkardıkları hoş sesler ve nağmeler de musikidir.Hatta bülbül sesi bile tabiatta mevcut bir musikidir.

Yüce Allah insana beş duyu vermiştir: Göz güzel şekil ve renklerden, burun hoş kokulardan, dil lezzetli yiyecek ve içeceklerden, deri latif ve yumuşak şeylerden hazalır. Helal ve mübah olmaları şartıyla bu hazların hepsi Yüce Allah’ın lütfu ve nimetleridir. O bunları insanlar için yaratmıştır. Karşılığında şükür istemektedir. Söz konusu haz ve zevklerin daha mükemmel ve daha nitelikli olanlarını ahirette vereceğinide vaat etmiştir. Allah Teala’nın hitabını ve kelamını veya okunan güzel bir şiiri veya yapılan güzel bir konuşmayı (vaaz, nasihat, hutbe) dinlemekte kulağın haz aldığıbir nimettir. Meşru ve mübah musiki ise kulağın zevk aldığı önemli nimetlerden biridir. Tabii ve insani bir şey olduğu için de musiki bütün toplumlar için gereklidir,faydalıdır ve vazgeçilmezdir. Fakat bireylerin bu sanata ihtiyaç duymaları farklılıkgösterir. Bazıları için musiki çok gerekli olabilir. Bazıları ise buna fazla ihtiyaç duymayabilir. Musikiye ilgi duymayan kişiler de bulunabilir. Bu bir yetenek ve mizaç meselesidir. Genellikle ihtiyaçlar üç çeşittir: Zorunlu ihtiyaçlar, alışılagelen genel ihtiyaçlar, süs ve güzellik türü ihtiyaçlar. Güzel Sanatlar ve musiki bunlardan üçüncüsünegirer. Toplum için doğal ve zorunlu olsa da fertler için öyle değildir.

Yüce Allah âlemi, dünyayı, canlı ve cansız varlıkları yaratırken bunları mükemmel şekilde yaratmış, ziynet ve süs tarafını da ihmal etmemiştir. Hak Teala dünya semasını yıldızlarla süslediğini (Saffat, 6; Fussılet, 12; Mülk, 5) haber veriyor. Hatta müminlerinkalbindeki imanı bile süslemiştir. (Hucurat, 7) Gökkuşağındaki renkler de bu süsün birifadesidir. Bu anlamda musiki de sesle ilgili bir ziynet ve süstür, bu özelliği itibarıylaâlemdeki süsün bir parçasıdır.

Allah Teala yerlerin ve göklerin yaratıcısı olduğunu haber verdikten sonra: “O yaratmada dilediği ziyadeliği yapar, şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir.” (Fatır, 1)buyuruyor. Buradaki “ziyade” ifadesini ziynet ve süs diye yorumlayan âlimler vardır.Yani Allah Teala yarattığı varlıkları bezer, süsler, musiki de sesin ziyneti ve süsüdür.Bu özelliği ile de Hak Teala’nın bir nimeti ve ihsanıdır. Mümin varlıklar âlemine böyle bakar, yaratılan ve var olan hiçbir şeyin abes ve anlamsız olmadığı kanaatini taşır.

Musikide dinin yerine gelince;

Dinmusiki ilişkisi insanlığın tarihi kadar eskidir. İnsanlar daima dinî ve kutsal metinleri sesleri ile süsleyerek terennüm etmişler, böylece musikinin gelişmesine sebepolmuşlardır. Hz. Davud’un güzel sesiyle mezmurları/ilahileri okuduğunu biliyoruz.(bkz. Sebe, 10) Hristiyan bestekârların musikiye olan katkıları bilinen bir husustur. Din,her zaman musikinin en önemli konularından biri olmuştur. Din unsuru olmadanmusikinin tarihi tam doğru açıklanamaz.

Musikinin meşruiyetinin tartışmalı olduğunu görmekteyiz. Bunun sebebi nedir?

Sadece musikinin değil şiir ve resim gibi güzel sanatların da caiz olup olmadığı da tartışılmıştır. Bunun sebebi İslam öncesi cahiliye dönemindeki şiir, musiki ve resminmüşrik Arapların putları ve inançlarıyla ilgili olmasıdır. Putlara tapan Araplar putlarını resmediyor ve söyledikleri şiirlerle onları övüyorlardı. Ayrıca İslam’ı ve Hz. Peygamber’i yermek için de bu sanatları araç olarak kullanıyorlardı. Cahiliye dönemiArapları içki meclislerinde de türküler söylüyor, içkiyi ve bu tür meclisleri övüyorlardı. İslam dini putları ve içkiyi yasaklayınca bunlarla ilgili şiir ve musiki de yasaklanmış oldu. Yasaklanan ve caiz görülmeyen musiki de yasaklanmış oldu. Yasaklananve caiz görülmeyen musiki; putlarla, putperestlikle, içki ile ve ahlak dışı hususlarla ilgili olan musikidir. Bunun dışındaki musiki türleri yasaklanmamıştır ama bazı âlimleryasağın kapsamını genişleterek çok az istisna dışında musikiyi bütünüyle yasak kapsamına almışlardır. Diğer bazıları ise musikinin bir bölümünü haram, diğer bir bölümünü mekruh saymışlar, sınırlı bir şekilde bazı musiki türlerine cevaz vermişlerdir.Fakat ulemanın bir kısmı esas itibariyle musikiyi mübah sayarak caiz görülmeyenmusiki şeklini bir istisna olarak görmüşlerdir.

Yasağın başka sebebi yok mu?

Var elbette. Mesela bir kimsenin dünya ve ahiretle ilgili görevlerini unutacak ve ihmal edecek kadar kendini oyun ve eğlenceye, musiki dinlemeye kendini kaptırması da caiz görülmemiştir. Esas itibariyle musiki caiz ve mübah olsa bile bunun aşırı şekli caiz değildir. Hak Teala: “Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz” buyuruyor. (A’raf, 31)Mübah bir nimet haddinden ve ihtiyaçtan fazla tüketilince israf sayılarak men ediliyor. Musiki düşkünlüğü de böyle yalnız musiki sanatını meslek edinenleri bu hükümde görmemek gerekir. Başkalarına göre bunlar bu sanatla daha fazla meşgul olurlar. Fakat yine de bu meşguliyet ahireti unutmalarına, ibadeti terk etmelerine ve Allah Teala’nın zikrinden gafil olmalarına sebep olmamalıdır.

Musikimiz biri dinî, diğeri ladinî/profane olmak üzere ikiye ayrılabilir mi?

Hz. Peygamber “Nikahı def çalarak ilan ediniz” buyuruyor. Düğünde ve bayramdadef çalmak dinî bir musiki değildir, ladinî bir musikidir. Ladinî musiki demek dininreddettiği ve haram saydığı musiki demek değildir. Dinin izin verdiği ve caiz gördüğü, hatta teşvik ettiği musikidir bu. Hatta Hz. Peygamber’in izin vermiş ve tavsiyeetmiş olması itibariyle bu musikinin dinimizle bir ilişkisi de vardır. Bu tavsiyeye uyulması niyetiyle düğün ve bayramlarda geleneksel musikinin icra edilmesinde sadakasevabı vardır da denilmektedir. Ama bu tür dünyevi bir musiki mübah olsa da ibadet değildir.

Dinî musiki deyince ne anlamamız gerekir. Biraz açar mısınız?

Kaynak eserlerde musiki terimi yerine gına ve sema gibi tabirler kullanılır. Semanınsözlük anlamı güzel sadayı ve hoş nağmeleri dinlemektir. Bir hadiste “Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz” buyurulmuştur. (bkz. Buhari, Tevhid, 52; Ebu Davud, Vitir, 2; Nesai, İftitah,83) Kur’an’ı güzel sesle okumak ve terennüm etmek deyim yerindeyse bir tür dinîmusiki sayılır. Güzel sesiyle Kur’an okuyan Ebu Musa El-Eş’ari’yi dinleyen Allah Rasulü, “Sana Davut Peygamber’e verilen hoş bir sada verilmiştir” diye ona iltifatta bulunmuştu. Hz. Peygamber Abdullah Bin Mesud’a Kur’an okutmuş ve bunu dinlemişti. İbn Mesud: ”Kur’an sana nazil olmuşken ben onu size nasıl okuyabilirim” deyince buyurmuşlar ki: Onu başkasından dinlemek hoşuma gider.

Kur’an’ın lafzından bahsedilirken “nazm-ı celil” kelimeler ve lafızlar tıpkı bir ipliğe dizilen inciler gibi güzel ve ahenkli bir şekilde dizildiklerinden “nazm” deyimi kullanılmıştır. İşte bu nazmdan hoş bir ses ahengi vücuda gelir. Buna “Kur’an’daki içrek/dahili musiki” denir. Tecvit kurallarına uygun normal bir okuyuşta bile Kur’an’ı dinlemek insanın hoşuna gider, ondan etkilenir ve manevi bir haz alır. Güzel ses ve hoşbir avaz ile okunan Kur’an dinlenince duyulan ruhani zevk daha da artar, etkisi daha derinleşir. İşte dinî musiki, daha doğrusu sema dediğimiz şey budur. Kurra ve hafızlarımız bu anlamdaki musikiyi geliştirmişlerdir. Cami musikisi dediğimiz dinî musiki geniş ölçüde Kur’an-ı Kerim tertili, tilaveti ve kıratıyla ilgilidir.

Dinî musiki bundan ibaret değil elbette.

Dinî musikinin başka türleri de vardır. Konusu Yüce Allah ve O’nun sıfatları, fiilleri,isimleri ve nimetleri olan şiirlerin bestelenmiş şekline ilahi, konusu Allah Rasulü olanbesteli şiirlere naat, konusu ahirete, ibadete ve ahlaka teşvik olan hikemi/didaktikbesteli şiirlere zühdiyat veya ilahiler gibi isimler verilir. Bu tür şiirler ve besteler özellikle tasavvufta çok önemlidir. Tasavvuf musikisi dediğimiz şey budur ve bu musikidinî musikinin önemli bir parçasıdır. Tekbirin ve salavat-ı şerifelerin besteli şekilleride musikinin bu kısmına dahildir. Ezan ve salalarda da dinî musikinin güzel örnekleri mevcuttur.

Bazı kaynak eserlerimizde Kur’an’ı ve ezanı teganni ile okumanın caiz olmadığı söylenir?

Teganni, musiki makamları gerektiriyor diye Kur’an’daki uzun sesleri kısaltmak, kısaları uzatmak, harflerin mahrec ve sıfatlarına hakkını vermemektir. Kur’an ve ezanıtürkü ve şarkı söyler gibi okumak caiz değildir. Fakat bir kimsenin kendi tabii sesiyle (buna selika denir) güzel bir şekilde ve süsleyerek okuması iyi bir şeydir.Aynı zamanda saray hafızı olan meşhur Üsküdarlı Kur’an hocamız Ali Efendi bizeKur’an’ı kendi selikamızla okumayı tavsiye ederdi. Biz bu konunun ehli ve erbabıolan böyle üstatlardan bazılarına yetiştik. Günümüzde de onları aratmayacak değerli hafızlarımız ve müezzinlerimiz var.

Tasavvuftaki semanın diğer musiki türlerinden farkı nedir?

Fark şudur: Genellikle sufiler semanın ruhun gıdası olduğuna, insan ruhunun bu gıda ile beslenmesi gerektiğine; semanın insanı olgunlaştıran, erginleştiren, kötü huylardan arındıran; güzel bir ahlak edinmeyi, edepli ve terbiyeli olmayı, netice itibariyle de yüce Allah’a yakın olmayı sağlayan bir özelliği bulunduğuna inanırlar. Sufilersema esnasında vecde gelir, istiğrak hali yaşar, ilahî tecelli ve feyizlere mazhar olurlar. Sema, zikrullah da denilen tasavvufi ayinlerin önemli bir parçasıdır.

Bugün camilerde musiki nasıl olmalıdır?

Camilerdeki musiki alışılagelen geleneksel musikinin usulüne göre ve nitelikli bir şekilde icra edilmesi esasına dayanmalıdır. Bütün mesele imam, müezzin ve hatiplerimizin iyi bir musiki eğitimini ve terbiyesini almalarıdır. Gelişi güzel camilere yeni musiki türlerini sokmak yanlış ve sakıncalıdır. Bu tür bid’atların yararı yok ama zararıçoktur. Cami musikisinin ehliyetli ve eğitimli elemanlar tarafından icrası yeterlidir.Başka türlü yenilikler, özentiler ve taklitler bid’at sayılır ve hoş görülmez.

Geleneksel olan musikinin nitelikli icrasından maksadınız nedir? Örnek verir misiniz?

Bizde Kur’an ve ezan okuma geleneği vardır. Buna “İstanbul Usulü” denir. Bu gelenek kısmen unutulduğundan arzu edilen seviyede ve nitelikte icra edilememektedir. Bu geleneğin ihya edilmesi gerekir.

Bu yönde çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlahiyat Fakültelerinin programlarında dinî musiki dersleri mevcut. Bu güzel bir şey.Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı, kendisine bağlı eğitim merkezlerinde bu konudamensuplarını eğitiyor. Kur’an tilaveti ve kıraati müsabakaları düzenliyor. Dereceyegirenleri çeşitli şekillerde ödüllendiriyor. Bu hususu takdir etmek gerekir. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı herhangi bir zorlama yapmadan sadası ve edası güzel müezzinlerimizi önce bir eğitimden ve testten geçiriyor, sonra kasaba ve şehrin belli yerlerinde ezanı bunların okumalarını sağlamaya çalışıyor. Böylece şehirlerdeki ses karmaşasını önlüyor. Bundan dolayı da bu kurumu tebrik etmek gerekiyor.

Günümüzde dinî musikinin popüler versiyonları hakkındaki görüşünüz nedir?

Popüler kültür bütün kültürel alanlarımızı etkilemektedir. Bence bu konuda muhafazakâr olmak ve geleneklere bağlı kalmak daha doğru bir hareket tarzıdır. İbadetve onunla ilişkili olan musiki alanında ihtiyatlı olmak dine daha uygundur. Fakat bu durum dinî konularda yeni dinî-tasavvufi şiirler yazılmamalı ve bunlar yeni bir tarzda bestelenmemeli şeklinde anlaşılmamalıdır.

Ben şahsen dinî musikinin mahiyetinden, niteliğinden ve etkinliğinden çok dinî hükmü ile ilgileniyorum. Musiki ayrı bir sanat ve uzmanlık alanıdır. O alanda onun uzmanları konuşmalı. Fakat sosyal ve dinî hayatta şunu görüyorum: Radyo, televizyon,İnternet, video, disk, teyp, kaset, bant, pikap, CD ve benzeri aletleri musikiyi sonderece yaygın bir hale getirdi. Bu durumda yapılması gereken; ister dinî, ister din dışı olsun kendi geleneksel musikimizi muhafaza etmekle kalmayıp onu geliştirmeyeve yaygın hale getirmeye çalışmaktır. Yapımıza uymayan yabancı müzik akımlarından, bunların istilalarından ve olumsuz etkilerinden korunmamızın en doğru ve etkili yolu milli ve geleneksel musikimiz ve bunun geliştirilmiş yeni şekilleridir, diye düşünüyorum. Kendi musikimizi korur ve geliştirirken başka toplumların ve medeniyet mensuplarının müziklerini gerek yokken kötülemenin de bir anlamı yok: Hertopluma kendi kültürü hoş gelir. (Mü’minun, 53)

Söyleşiler: Ayfer Balaban, Nursen Turgut, Kamil Büyüker
Kaynak: Diyanet Aylık Dergi Mayıs Eki 2009


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.