Alaturka’nın Aslı

Sevgili okuyucular,
Müziğimizin adının ‘alaturka’ olmadığını, ona bu adı alaturka kafalıların taktığını izaha çalıştığım ilk yazımda, bu sözün nereden çıktığını ve ilk defa kimler tarafından kullanıldığını gelecek yazıda açıklayacağımı söylemiştim. Şimdi onu yapıyorum.

Müziği harp sanatında kullanan ilk uluslardanız. Tarihin tanıdığı ilk atalarımız olan Hunların, ikisi nefesli, dördü vurmalı olmak üzere altı tür çalgıdan oluşan, ‘tuğ’ adını verdikleri büyük bir askerî müzik takımları vardı (tuğ sadece sancağın değil, aynı zamanda bu kurumun da adıydı). Hunca adları ve Türkçe karşılıkları ile bu sazlar şunlardır: Yurağ (zurna), borguy (boru), küvrük (kös), tümrük (davul), çanğ (zil) ve çokan (çevgân). Ordunun önünde yürüyen çalıcı mehter’lerin elindeki yüzlerce zil ve çevgân ‘ın (at kılları ve çıngıraklarla süslü ritm sopası), fil, deve, at ve katırlara bindirilmiş yüzlerce kös, davul, nakkare, zurna ve borunun, özel amaçlarla bestelenmiş savaş havalarına karışan ihtişamı, üç günlük yoldan duyulan ve ağır ağır yaklaşan ürpertici gümbürtüsüyle düşmanda savaşacak moral bırakmıyor, savaşların çoğu korkudan oraya buraya kaçışan düşmanın teslim alınmasıyla sonuçlanıyordu.

Sadece savaşlarda değil, Avrupa başkentlerinde elçi heyetlerimize eşlik eden şatafatlı takımlarla da tanınan mehter mûsikîmiz, Batı’nın ordularını korkuttu, ama bestecilerini etkiledi. 18. yüzyıl başlarından itibaren imparatorluğun askerî gücü zayıflamaya başlıyor, ama alla turca, yani Türk müziği tarzında opera, senfoni ve konçertolar besteleme modası salgın halini alıyordu. Batı’da ‘Türk asrı’ olarak bilinen 18. yüzyılda Haendel’le başlayan ‘Türk konulu opera’ akımı Gluck, Grétry ve Haydn’ın eserleriyle moda olmuş, Mozart ve Beethoven gibi dahiler bile bu etkiden kendilerini kurtaramamışlardı.

Işte dilimizde ‘alaturka’ şeklinde söylenen Italyanca alla turca sözü uluslararası bir müzik terimidir ve sadece ‘Türk (askerî müziği) tarzında’ demektir. Ne var ki, Napolyon’un dostu III.Selim’le başlayıp II.Mahmut’la yerleşen Batı hayranlığı, Ingiliz ajanı Mustafa Reşit Paşa’nın 16 yaşındaki çoçuk padişaha imzalattığı Tanzimat komplosuyla gerçek bir kangrene dönüşünce, beyin travmasına uğrayan Osmanlı aydınının gözünde Batı’dan gelen herşey modern’güzel’faydalı, yani alafranga, kendinin olan herşey geri’çirkin’zararlı, yani alaturka oldu. Oysa Batılı bestecilerin kullandığı şekliyle alaturka sözünün ne klasik müziğimizle ilgisi vardır, ne tualetle (ki biz onu hep alafrangalığa lâyık görmüşüzdür, alaturka olan zavallı helâdır!), ne takvim’saat’yemek türlerimizle, ne de..10 milyonluk köyde, çaydanlığın içinde kalmış çayı, suyu ile birlikte üçüncü kat balkonundan sokağa boşaltan görgü ile! Hepinize mutlu yıllar…

Cinuçen Tanrıkorur
Kaynak: Aksiyon, Sayı: 4 – 31.12.1994

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.