Müzikbilim’den “Habersiz” Müzik Yazarları
Müzik ile ilgili her yazı, ilgi alanım olduğu için dikkatimi çeker. Müzik, önceleri benim için dinlenme-eğlenme aracı iken, şimdi; mesleğimin parçası, çalışmalarımın “nesnesi” haline geldi. Müzik yazıları da artık daha bir önem kazandı.
Yazılan her yazı süreç içinde tarihe mal oluyor. “iyi” olması, “kötü” olması dışında tarihi belge niteliği her müzik yazısını önemli kılıyor. Müzik bilimci bu nedenle tarih konusunda hassas olmalıdır. Çünkü müziği müzisyenler yaparken, müzik tarihini müzik bilimciler yazmaktalar. Yazılar sonuçta literatürü oluşturarak tarihin seyrine etki etmekteler.
Sayın Kemal Küçük’ün yazısını (“Müzikbilimsiz Müziğimiz” Milliyet Sanat, Nisan: 2005) okuduğumda hem üzüldüm, hem de sevindim. Romantik Dönem etkileri taşıyan girişin ardından ilerleyen satırlarda “bilimselliğe” yönelerek temeli olmayan yargılara varıyor. Bundan iki yüz yıl sonra sayın Küçük’ün yazısını okuyanlar, Türkiye’de adı geçen kitaptan (Türk Beşleri) ve bölümden (Kocaeli Üniversitesi GSF Müzikoloji) başka müzikbilim çalışmaları olmadığı kanısına varabilirler. Bu yazı farkında olmadan tarihe Mal olup, önemli çalışmaların üstünü örtecektir. Eleştiri düşüncesi beni sevindirirken, yanlışlıkların ve ön yargıların çokluğu üzdü. Bu nedenle yazının sorgulanması ve sorunsallaştırılması gereğinin müzikoloji (müzik bilim) için de yararlı olacağını düşündüm.
Sayın Küçük, yazısının daha başlangıcında “…düşünce sahibi olmadan önce bilgi sahibi olmaya ihtiyacımız var” diyor. Düşünce öznenin bir düşünme etkinliğidir ve bilgi üretiminin kökeni bu etkinliğe dayanır. “Bir gecede ‘müzikoloji’ye” dönüşen bölümlerden söz ederken, “gülen bir okul” diye söz ettiği okulun bölümünün nasıl “müzikoloji”ye dönüştüğünden haberdar mı? Bu okuldaki kadroların müzikoloji formasyonundan gelip gelmediklerinden haberdar mı? “Alaturka-alafranga, saray müziği-halk müziği, ulusal müzik-evrensel müzik gibi sonu gelmez tartışmaların, giderek üretimsizliğin ve sanatsal yetersizliğin kaynağına dönüşmesinde, müzikbilim çalışmalarının eksikliği yatıyor” yargısını verirken sayın Küçük nasıl bir bilimsel – istatistiki çalışma yapmıştır? “Dünyanın en renkli ve eski halk müziği mirası üzerinde oturmamıza…” diye başlayan cümlesi, sadece etnosantrik bir bakış açısıdır ve bilimsellikle çelişir.
“Müzikbilimsel yetersizlikten” kastettiği nedir? Anlayamadım. Eğer vurgulanmak istenen müzik bilimcinin entelektüel olması ise buna katılmamak mümkün değil.
Müzikoloji tanımının verilmeye çalışıldığı yazı, müzikolojinin sadece bir yönünü ele alarak kısır bir tanım ile geçiştirilmiş. Bestecilik ve icracılığı müzikoloji dışında tutma nedeni bu iki alanın elitist yaklaşımı diye düşünüyorum. Bilim snob ve elitist tavırlarla ilerleme sağlayamaz. Kaldı ki müzikoloji-etnomüzikoloji adına yapılan tanımlamalar neredeyse elli yıl öncesine ait. Aradan geçen yıllarda müzikoloji ve etnomüzikoloji –şimdi hepsi müzik bilimleri adı ile de söyleniyor- cephesinde hiç mi gelişme olmadı? Sayın Küçük, etnomüzikolojiyi tanımlarken modernist bir bakış açısının gölgesinden kurtulamıyor.
Ahmet Adnan Saygun’dan ve derleme çalışmalarından bahsedilirken sanki daha önce böyle çalışmalar yokmuş gibi davranılması, bilimin sorgulanabilme ve objektif olma özelliklerine ters düşüyor. “Müzik teorisi konusunda yetersiz müzikologlarımız”dan kastettiği nedir? Böyle bir yetersizlik ölçülmüş mü? Yetersizlik söz konusu ise, yeterlilik veren kurum ve akademisyenler mi bu yazı ile sorgulanıyor? Kaldı ki yeterliliğin ölçüsü olarak verilen temel dersler (armoni, form bilgisi vb.) zaten her bölümde okutulan derslerdir. Fakat bu dersleri, ağırlıklı olarak müzikoloji bölümü değil kompozisyon bölümü verir. Müzikolog birçok disiplinle ortak çalışma yapar. Yetersiz olduğu konuda ise ilgili alandan yardım alır. Böyle çalışmalar her disiplinde vardır. Artık bu tür çalışmalara bileşke çalışmalar denip, müzikolojiye ise bileşke bilim denilmektedir.
Sayın Küçük yazısının son paragrafında Türkiye’de müzikoloji çalışmalarının yeterli olmadığını, 1976 yılında kurumsallaşan müzikoloji bölümü ve ardıllarının ülkemiz müzik alanına katkı sağlamadığını ısrarla vurguluyor. Ardından tanıtımını yaptığı kitabın yazarını bir “müzikoloji mesihi” gibi öne sürüp yazdığı kitabı ise “müzikolojinin kutsal kitabı” imiş gibi göstermeye çalışıyor.
Müzikoloji Türkiye’de yüz yılı aşkın bir zamandır sürmekte ve hatta çok öncelere dayanmaktadır. Bu alanda yüzlerce kitap ve makale yazılmış, konferanslar verilmiş, sempozyumlar yapılmıştır. Türkiye’de müzikoloji, adı geçen kitap yazarı sayın Yılmaz Aydın’ın ülkesine dönmeden önce önemli bir yol kat etmiştir. Kendisinin yaptığı çalışmalar ve yazdığı kitap müzikoloji için önemli bir boşluğu dolduracaktır. Buna hiç şüphemiz yok. Dediğim gibi yalnızca küçük bir boşluğu dolduracaktır. Müzikoloji alanının tamamını kapsamayacaktır. Kaldı ki “gülen bir okul ve ‘kitap diye tanıtılan bölüm ve kitap müzikoloji ekollerinden bir tanesi bazında çalışmaktadır. Yani Alman Ekolü ile. Sanırım sayın Küçük bu ayrıntıyı gözardı ediyor. Ayrıca önemli bir konuda Türk Beşleri tanımlamasının hiçbir bilimsel gerekçesi yoktur. Bu guruplama tesadüfidir.
Ben sayın Küçük’e eleştirilerinden ötürü teşekkür ediyorum Böylece müzikolojinin ve literatürünün önemi bir kez daha ortaya çıktı. Fakat kendisi bu alana biraz daha yakın olursa yapılan çalışmaları tek boyutlu görmeye son verir.
Aslında sorgulanması gereken bir kitap ve bölüm tanıtma uğruna yıllarca süren müzikoloji çalışmalarının göz ardı edilmesi.
Vural YILDIRIM
Henüz yorum yapılmamış.