UŞŞAK MEVLEVÎ ÂYÎN-İ ŞERÎFİ
UŞŞAK MEVLEVÎ ÂYÎN-İ ŞERÎFİ
Hafız Neyzen Ahmet Safa Mızrak
1. Selam
Der tîre şeb çün Mustafâ mî rû taleb mî kün safâ
Kân şeh zi mi’râc şebî bî misl-ü bî-eşbâh(ı) şüd
Hâmûş(i) şed âlem be-şeb tâ cüst(i) bâşî der taleb
Zîrâ ki bang-ü arbede teşviş-i halvetgâh şüd
Müstefilün/ Müstefilün/ Müstefilün/ Müstefilün
Mustafâ gibi karanlık gecede arılık aramaya bak; çünkü o padişah bir gece miraç etti de eşsiz, benzersiz bir hale geldi. Gece yüzünden âlem sustu, sende artık tezcanla aramaya, aktarmaya koyul; çünkü ses, gürültü, halvet yurdunun huzurunu kaçırır.
İmrûz çi her rûz harâbîm ü harâb
Meg şâ der endişe vü ber gîr rebâb
Sad güne nemâzest ü rükûast ü sücûd
An râ ki cemâli dost bâşed mihrâb
Mef’ûlü/Mefâîlü/Mefâîlü/Feûl
Bu gün her günki gibi harâbız, harâb. Düşünce kapısını açma; rebabı (eline) al. Sevgilinin (güzel) yüzünü mihrâb edinen için yüz türlü namaz var, (yüz türlü) rükû’ ve sücûd.
Ey heveshâyi dilem bârî biyâ rûyî nemâ
Ey murâd û hâsılem bârî biyâ rûyî nemâ
Ez reh ü menzil megû dîger megû dîger megû
Ey tü râh û menzilem bârî biyâ rûyî nemâ
Fâilâtün/ Fâilâtün/ Fâilâtün/Fâilün
A gönlümün hevesleri, gel, gel, gel, gel. A dileğim, isteğim, gel, gel, gel, gel. Yoldan, konaktan konuşma; artık konuşma, konuşma artık. A benim yolum, konağım, gel, gel, gel, gel.
2. Selam
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
3. Selam
Âşıkân ra dîn ü kîş ü dîgerest
Asl ü fer’u sırr-ı an dîn şîvehâ
Şîvehâ ez cism-i bâşed yâz-i cân
În aceb bî ân ü bî în şîvehâ
Şemsi Tebrîzî civânem kerd bâz
Tâ bibînem ba’de sittîn şîvehâ
Fâilâtün/ Fâilâtün/Fâilün
Âşıkların başka bir dini, başka bir mezhebi var; bu dinin aslı da, fer’i de, sırrı da cilvelerdir, işvelerdir. Cilveler, işveler, ya bedenden olur, ya candan; şaşılacak şey şu ki bu cilveler, bu işveler, ne bundan, ne ondan. Tebriz’li Şems, altmışından sonra cilveler göreyim, işveler seyredeyim diye beni yeniden gençleştirdi.
Ey ki hezâr âferîn bu nice sultân olur
Kul-ı olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün velede inanu ben yüz süre
Yoksul ise bây olur bây ise sultân olur
Müfteilün/Fâilün/Müfteilün/Fâilün
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Bişnev zi tü ney çihâ çihâ mî gûyed
Esrâr-ı nühüfte kibriyâ mî gûyed
Dil haste derûn şikeste serdâde be bâd
Bî nutk-ı zebân hudâ hudâ mî gûyed
Mefûlü/Mefâilün/Mefâîlün/Fa
Ney, neler neler anlatıyor dinle. O Hakkın gizli sırlarını söylüyor, açıklar gibi onun yüzü sapsarı, gönlü yaralı, içi boş, başını, aşk havasına vermişte dilsiz, dudaksız “Allah, Allah” deyip duruyor.
Ez zikri besî nûr-i fezâyed mehrâ
Der râh-ı hakikat âvered gümreh râ
Her subh-ü nemâz şâmi vird(i) hûd sâz
İn güfteni lâ ilâhe İllallâh râ
Mefûlü/Mefâîlü/Mefâîlü/Feul
Allah’ı zikretmekle, değerli bir insanın değeri artar, nurlanır. Yolunu kaybetmiş kişiyi zikir, hakikat yoluna getirir. Her sabah, her akşam, her namazda, bu “Lâ ilâhe illallah” (Allah’tan başka ma’bud yoktur) sözünü kendine vird edin.
Na’ra-i ân bülbülân ez sûyi bostân resîd
Sûret-i bostân nihân bûy-i gülistân bedîd
Bâd-sabâ mî vezed ez seri zülf-i nigâr
Fi’li sabâ zâherest lîk sabâ râ kidîd
Müteilün/Fâilün/Müteilün/Fâilün
O bülbüllerin sesleri geliyor bahçeden; bahçe gizli de gül kokuları meydanda. Seher yelinin yaptığı işler görünüp durmada, fakat kim görmüştür seher yelini?
Ân nefesî ki bâhudî beste-i ebri gussaî
Van nefesî ki bîhudî mehbe kenâri âyedet
Ân nefesî ki bâhudî yâr kenâre mî küned
Van nefesî ki bîhudî bâde-i yâr âyedet
Müteilün/Mefâilün/Müfteilün/Mefâilün
Kendinde olursan gam, gussa bulutuyla örtülürsün; kendinden geçtin mi ay doğar kucağına. Kendindeyken sevgilin yan çizer, yanına gelmez senin; kendinden geçtin mi sevgilinin şarabı sunulur sana.
Nahnü ilâ seyyidinâ râciûn
Tayyibeten nefsi bihî dâiûn
Seyyidünâ yusbihu yebtâunâ
Enfüsenâ nahnü lehû bâiûn
Müfteilün/Müfteilün/Fâilün
Biz dönüp efendimize gidenlerdeniz, hem de özümüz tertemiz bir halde; biz ona itaat edenleriz. Efendimiz ne diye bizi satın almaya kalkışır ki? Zaten biz kendimizi ona satmış gitmişiz.
4. Selam
Sultân-ı meni sultân-ı menî
Ender dil ü cân îmân-ı menî
Der men bi-demî menzin de şevem
Yek cân çi şeved sad cânı menî
Fa’lün/Feilün/Fa’lün/Feilün
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.