SÛZ-İ DİL ÂYÎN-İ ŞERÎFİ

Önceki Sayfaya Dön

M. Zekâî Dede

BİRİNCİ SELÂM

Yâ sagîre’s-sinni ya ratbe’l-beden
Yâ karîbe’l-ahdi min şürbi’l-leben

Ruhuhû rûhî ve rûhî ruhuhû
Men reâ rûhayni âşâ fî beden

Sahha inde’n-nâsi ennî âşıkun
Gayru en lem ya‘rifû aşkî bi-men

Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

A yaşı küçük, bedeni ter ü taze dilber; a süt emme çağına daha yakın olan, bu yüzden de Tanrı ahdine bizden daha yakın bulunan güzel! Onun canı benim canım; benim canım da onun canı; bir bedende iki canın yaşadığını kim görmüştür? Halk, adamakıllı anladı gitti benim âşık olduğumu; yalnız kime âşığım, onu bilemiyor kimse.

Tâ âşık-ı an yârem bî-kârem u bâ kârem
Ser-geşte vü pâ-ber-câ mânende-i pergârem

İkrâr me-kün hâce men bâ tü ne-mî gûyem
Men mürde ne-mî şûyem men hâre ne-mî hârem

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlün mef‘ûlü mefâîlün [Hezec]

O sevgiliye âşık olduğumdan beri hem işsiz güçsüzüm, hem de işte güçteyim. Pergel gibi, bir ayağım sâbit, başım ise dönmekte. Ey efendi! Sen (istersen) kabûl etme; (zaten) ben sana söylemiyorum ki! Ben ölü yıkayıcısı, kaya yontucusu değilim.

İn kîst in in kîst in şîrîn ü zîbâ âmede
Sermest ü na‘leyn der begal der hâne-i mâ âmede

Hâne der ô hayran şüde endîşe ser-gerdan şüde
Sad akl u can ender peyeş bî-dest ü bî-pâ âmede

Ey ma‘den-i âteş bi-yâ âteş çi mî cûyî zi mâ
Vallah ki mekrest ü değâ in nâgeh incâ âmede

Rû-pûş çün pûşed tü-râ ey rû-yi tü şemsü’d-duhâ
Ey künc-i hâne ez ruhat çün deşt ü sahrâ âmede
Vezni: Müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün [Recez]

Kimdir   bu,    kimdir   bu   ki   tath-tatlı,    güzel-güzel   gelmiş;    sarhoş, ayakkabları koltuğunda, evimize girmiş. Ev  ona hayran,   düşüncenin  başı dönüyor;  huzurunda yüzlerce  akıl, yüzlerce can, elsiz ayaksız bir hale düşmüş. Ey ateş madeni, gel. Bizden ne diye ateş istersin? Ey zamansız gelen sevgili, andolsun Tanrı’ya, bu bir hile, bir afsun. Ey yüzü kuşluk güneşi gibi parlak güzel,  ey evin  bucağı, yüzünün nuruyla sahraya, ovaya dönen sevgili, duvak nasıl gizliyebilir seni?

Ne-dâred pây-ı aşk-ı ô dil-i bî-dest ü bî-pâyem
Ki rûz u şeb çü mecnûnem ser-i zencîr mî hâyem

Hayâlât-ı heme âlem egerçi âşinâ dâned
Be hun garke şeved billâh eğer in râz büg’şâyem

Vezni: Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün [Hezec]

Elden ayaktan kesilmiş olan gönlümde, onun aşkına direnecek tâkat yok. Deli gibiyim; gece gündüz zincirin ucunu dişliyorum. Bütün dünyadaki hayaller, yüzme bilirler ama, bu sırrı açarsam, billâhi (hepsi) kanda boğulur.

İKİNCİ SELÂM

Geh çerh-zenan hem-çün felekem
Geh bâl-zenan hem-çün melekem

Çerham pey-i Hak raksam pey-i Hak
Men z’ân-ı veyem nî müşterekem

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Kâh gökyüzü gibi dönmedeyim, kâh melek gibi kanat çırpmada… Dönüşüm de Allah için, oynamam da Allah için. Ben O’ndanım (ama, onunla)  birleşmiş (ortak) değilim.

ÜÇÜNCÜ SELÂM

Perde-i dîğer me-zen cüz perde-i dildâr-ı mâ
An hezâran Yûsuf-ı şîrîn-i şîrinkâr-ı mâ

Yûsufan râ mest kerd ü perdehâ-şan ber derîd
Gamze-i çeşmân-ı mest-i an şeh-i hunhâr-ı mâ
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]

O her işi tatlı, şirin, binlerce Yûsuf’a bedel olan  sevgilimizin perdesinden başka bir perdeye vurma. O kan dökücü padişahımızın baygın gözlerindeki yan bakış, (nice) Yusufları mest etti; perdelerini yırttı!

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

 Ser be girîban dürüst sôfi-i esrâr râ
Tâ çi ber âred zi gayb âkıbet-i kâr râ

Âb be hâk âmede bâd ber âteş zede
Aşk be hem ber zede hayme-i in çâr râ
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]

Sırlara (dalmış olan) sûfi, işin sonunda gaybdan ne zuhûr edecek diye başını iyice koynuna sokmuş (beklemekte)… Su toprağa gelir, rüzgâr ateşe düşer… Aşk ise bu dördünün çadırını kırıp geçirir.

Bâde dih an yâr-ı kadeh-bâre râ
Yâr-ı turuş-rûy-i şeker-pâre râ

Hâmuş kün güft ez in âlemest
Terk kün in âlem-i gaddâre râ

Vezni: Müfteilün  müfteilün fâilün [Serî]

O kadehe düşkün dosta, (o) ekşi yüzlü, şeker parçası sevgiliye kadeh ver. Sus! Söz, bu âlemdendir. Şu zâlim dünyayı bırak!

Ah güzelin aşkına hâlâtına
Yandı yürek aşk harârâtına

And içeyim gayrı güzel sevmeyim
Tanrı’ya vü Tanrı’nın âyâtına
Vezni: Müfteilün  müfteilün fâilün [Serî]

Ah, güzelin aşkından ve hallerinden! (Onun aşkının) ateşleriyle yüreğim yandı. Allah’a ve âyetlerine yemin ederim ki artık güzel sevmeyeceğim.

Ey kâşif-i esrâr-ı Hudâ Mevlânâ
Sultân-ı bekâ şâh-ı fenâ Mevlânâ
Aşk etmededir Hazretine böyle hitâb
Mevlâ-yı gürûh-ı evliyâ Mevlânâ

Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü (mefâilün) mefâîlün fa‘ (mefâîlü feûl) [Hezec/Rub.]

Ey ilâhi sırların kâşifi Mevlânâ! Fenâ ve bekâ sultanı Mevlânâ! Aşk, zâtına böyle hitap etmektedir: Veliler topluluğunun efendisi Mevlânâ!

DÖRDÜNCÜ SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

 Çev: Yakup Şafak

.