Sabâ Bûselik Âyin-i Şerîf
Hammamîzâde İsmail Dede Efendi
BİRİNCİ SELÂM
Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ hû
Kûteh ne-küned menzil-i mâ illâ hû
Ger âlemiyan cümle tabîban bâşend
Hallî ne-küned müşkil-i mâ illâ hû
Bizim gönlümüzü tutuşturan odur (hû’dur) ancak. Yolumuzu kısaltan odur ancak. Bütün insanlar hekim olsa, (yine de) derdimize deva olan odur ancak.
Hey hey ne acâib bezemiş hüsn ile Bârî
Bu sûret-i yârı, bu nakş u nigârı
Her ehl-i nazar kim göre tahsîn ola kârı
Bu çeşm ü izârı, kalmaya karârı
Allah, sevgilinin sûretin, şekl ü şemâilini ne güzel süslemiş! Bu gözü, bu yanağı gören gönül ehlinin sükûnu gider de işi (yaratıcıyı) övmek olur.
Uşşâkı katar eyledi aşk içre Muhammed
Ol şâh-ı mümecced, ol matlab u maksad
Ey üştür-i dil sen olagör pîş-i katârî
Çek aşk ile bârı, bî-verd ile hârı
Muhammed (a.s.), o yüce, arzu edilen padişah, âşıkları aşk içinde katar katar (yola koydu). Ey gönül devesi! Sen o katarın önüne düş de aşkla yükü çek, gülsüz diken (ye).
Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin
Tenlerde vü canlarda nihan hep sen imişsin
Senden bu cihân içre nişân ister idim ben
Âhir bunu bildim ki cihan hep sen imişsin
Ben bilmezdim, görünen de görünmeyen de hep sen imişsin; bedenlerde ve canlarda gizlenen hep sen imişsin. Bu dünyada senden bir işaret arardım; sonunda anladım ki, cihan hep sen imişsin.
İKİNCİ SELÂM[1]
Ey şâh-ı şehr-i akl ü can ber taht-ı dil hâkan tüyî
Ender zemîn ü âsuman sultân-ı sultânan tüyî
Der cân-i mâ cânan tüyî der kân-i mâ nî kan tüyî
Cennet tüyî şerbet tüyî sâkî tüyî rıdvan tüyî
Bâ âşık ez dünyâ me-gû v’ez milket-i ukbâ me-gû
Cüz hasret-i Mevlâ me-gû mî gû ki în ü an tüyî
Ey akıl ve can ülkesinin padişahı! Gönül tahtında hakan sensin. Yerde ve gökte sultanların sultanı sensin. Canımızdaki sevgili sensin. Ocağımızdaki maden sen değil misin? Cennet sensin, şerbet sensin, sâki sensin, rıdvan sensin. Aşığa dünyadan, ahiret mülkünden bahsetme; (ona) sevgilinin hasretinden başka (bir şey) söyleme; de ki: Bu da, o da sensin.
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Âşıkan der kûy-i cânân es-salâ
Sûy-i an hurşîd-i tâbân es-salâ
Şems-i Tebrîzî zi bâlâ-yi felek
Her zamânî mî keşed hân es-salâ
Sevgilinin mahallesinde olan âşıklar, haydi (gelin)! O parlak güneşin semtine selâm olsun! Tebrizli Şems, gökyüzünün zirvesinden her zaman (sizi) davet ediyor.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Der bâğ-ı cemâlî sanemâ çün gül-i ra‘nâ
Der çeşm çü nûrî vü çü cân der heme a‘zâ
Men bülbül-i gülzârem ü der dâm-i tü zârem
Ez çîst aceb bâ tü me-râ in heme sevdâ
Ey sevgili! Sen güzellik bahçesinde hoş bir gül gibisin. Gözdeki ışık gibisin, bütün uzuvlardaki can gibisin. Ben gül bahçesinin bülbülüyüm, senin tuzağında inliyorum. Sana karşı olan bütün bu sevdam, neden acaba?
Ey rûy-i tü kıble-i cihân u dil-i men
V’an der dü cihân emn ü emân-i dil-i men
Hem cân ü tenî vü hem tü cân-i dil-i men
Ey gevher-i deryâ-yi nihân-i dil-i men
Ey (sevgili)! Senin yüzün, dünyanın ve benim gönlümün kıblesidir; iki cihanda kalbimin emniyeti ve sığınağıdır. Hem cansın, hem beden, hem gönlümün canı; ey gönlümde saklı olan denizin incisi!
Tü mâhî acîbî ki mislî ne-dârî
Be her cilve cânâ der âteş sipârî
Be zülfeyn ü ebrû be çeşmân-i âhû
Pey-i dil-rübâyî çü şîr-i şikârî
Meh ü hur gulâmet zi can geşt râmet
Dü âlem be dâmet çi zîbâ nigârî
Nazîret ne-dîdem ne ez kes şinîdem
Dil ü din bi-bürdî çi ayyâr yârî
Veled râ çi bâşed şehâ ger zi rahmet
Zi silk-i gulâmân-i hîşet şümârî
Sen (öyle) güzel, şaşırtıcı bir aysın ki benzerin yok. Her cilvede (aşığın) canını ateşe atarsın. Kâküllerinle, kaşlarınla, ceylan gibi gözlerinle ava giden arslan gibi gönül avlamaya çıkmışsın. Ay ve güneş, sana râm olmuş kölelerindir. İki dünya da senin tuzağındadır; ne hoş sevgilisin! Benzerini ne gördüm, ne kimseden işittim. Gönlü ve dini alıp götürdün; ne hilekâr bir dostsun! Ey sultan! Lûtfunla Veled’i de kölelerinin sırasına koysan ne olur?
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
[1] Bu âyîn-i şerîf, ikinci selâmdan itibaren Nevâ âyiniyle tamamlanmıştır.