Râhatülervâh Âyin-i Şerîf
Ahmed Hüsâmeddin Dede
BİRİNCİ SELÂM
Atyebü’l-a‘mâri ömrün fî tarîki’l-âşıkîn
Gamzü aynin min melâhin fî visâlin müstebîn
Gâre cismî en yerâhu âzilün ev âzirün
İnnehû yahkî sıfâten min sıfât-i Şemsi Dîn
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]
Ömürlerin en güzeli, âşıkların yolunda (geçen) ömürdür; bir güzelin, açıkça buluşma vadini bildiren göz işaretine (erişmektir). Onu kınayıcı veya özür dileyici olarak görmek, beni eritir; şüphesiz o, Şemseddin’in sıfatlarından, (bazı) özellikleri hatırlatır.
Me-râ ahdîst bâ şâdî ki şâdî ân-ı men bâşed
Me-râ kavlîst bâ cânan ki cânan cân-ı men bâşed
Çerâğ-ı çerh-i gerdûnem çü ecrî-hâr-ı hurşîdem
Emîr-i gûy u çevgânem çü dil meydân-ı men bâşed
Vezni: Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün [Hezec]
Benim mutlulukla, “mutluluk benim olacak” diye ahdim var. Benim sevgiliyle, “sevgili benim canım olacak” diye kavlim var. Güneşten mükâfatımı aldığım için feleğin lambasıyım. Gönül, benim meydanım olduğu için gûy u çevgân (oyununun) emîriyim.(1)
Ey tü cân-ı sad gülistan ez semen pinhan şüdî
Ey tü cân-ı cân-ı cânem çün zi men pinhan şüdî
Çün felek ez tüst rûşen pes tü-râ mahcûb çîst
Çünki ten ez tüst zinde çün zi ten pinhan şüdî
Ey tü şem‘-i nüh felek k’ez nüh felek big’zeşteî
Tâ çi sırrest in ki tü ender legen pinhan şüdî
Ger zi mâ pinhan şevî v’ez her dü âlem çi aceb
Ey meh-i bî-hîşten k’ez hîşten pinhan şüdî
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün [Remel]
Ey yüzlerce gülistanın canı olan (sevgili)! Yâsemin (çiçeğinden) mi gizlendin? Ey benim canımın canının canı olan (güzel)! Benden nasıl gizlendin? Gökyüzü seninle aydınlanırken, senin gizlenmen niye? Beden seninle diri iken bedenden niçin gizlendin? (Sen) dokuz göğün ışığısın, dokuz göğü de geçmişsin; öyle iken bu ne sırdır ki leğende kaybolmuşsun? Bizden de, iki âlemden de gizlensen (buna) şaşılmaz; (çünkü) ey kendinde olmayan ay! (Sen) kendinden de gizlenmişsin.
İKİNCİ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Mâ zi bâlâyîm ü bâlâ mî revîm
Mâ zi deryâyîm ü deryâ mî revîm
Keşti-i Nûhîm der tûfân-ı rûh
Lâ-cerem bî dest ü bî-pâ mî revîm
Hem-çü mevc ez hod ber âverdîm ser
Bâz hem der hod temâşâ mî revîm
Vezni: Fâilâtün fâilâtün fâilât [Remel]
Biz yukarıya aidiz, yukarıya gidiyoruz; biz denizdeniz, denize gidiyoruz. Can tûfanında Nûh’un gemisiyiz; elbette elsiz, ayaksız gidiyoruz. Dalga gibi kendimizden başımızı çıkardık, yine kendimizi seyre gidiyoruz biz.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Vezni: Müfteilün fâilün müfteilün fâilün [Münserih]
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
An pîş-revî ki cân-ı ô pîş-i safest
Dâned ki tü bahrî vü cihan hem-çü kefest
Bî-deff ü neyî raks küned âşık-ı tü
İmşeb çi küned ki her taraf nây ü defest
Vezni: Mef‘ûlü mefâilün (mefâîlü) mefâîlü feûl [Hezec/Rub.]
O önde giden, canı safın önünde olan (kişi) bilir ki sen deniz, dünya köpük gibidir. Senin âşığın defsiz ve neysiz oynuyor; her tarafta ney ve defin olduğu bu gece ne yapacak (acaba)?
Bi-cûşîd bi-cûşîd ki mâ bahr-şiârîm
Be-cüz aşk be-cüz aşk diger kâr ne-dârîm
Çi mestîm çi mestîm ez an şâh ki hestîm
Bi-yâyîd bi-yâyîd ki tâ dest ber ârîm
Vezni: Mefâîlü mefâîl mefâîlü mefâîl [Hezec]
Coşun, coşun! Biz de deniz gibiyiz; aşktan başka, aşktan başka bir işimiz yok (bizim). O padişahtan dolayı ne kadar sarhoşuz, ne kadar! Gelin gelin de (böyle olduğumuz için) el kaldırıp (şükredelim).
Çeşmem hemî pered meger an yâr mî resed
Dil mî cehed nişâne ki dil-dâr mî resed
İn hüdhüd ez sipâh-ı Süleyman hemî pered
V’in bülbül ez nevâhi-i gülzâr mî resed
An gûş-i intizâr haber nûş mî küned
V’an çeşm-i eşk-bâr be dîdâr mî resed
Fâş u sarîh gû ki sıfât-ı beşer girîht
Zîrâ sıfât-ı Hâlık-ı Cebbâr mi resed
Vezni: Mef‘ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün [Muzâri]
Gözüm seğirip duruyor; yoksa o yâr mı geliyor? Yüreğim çarpıyor; sevgilinin geldiğine mi alâmet (acaba)? Bu hüthüt (kuşu), Süleyman’ın ordusundan mı uçup (gelmede)? Ya bu bülbül, gülbahçesi taraflarından mı geliyor? Beklemede olan o kulak, haber nûş ediyor; bu yaşlar akıtan göz, vuslata eriyor. Apaçık konuş, insanlık sıfatları kaçtı; çünkü cebbâr olan yaratıcının sıfatları geliyor.
Ref‘ etmez ise şâhid-i maksûd nikâb
Ey dîde niyâz etmede sen etme hicâb
Kalmaz çü tehî merdüm-i sâhib-himmet
Seyreyle ki âhir nic’olur fethu’l-bâb
Vezni: Mef‘ûlü mefâîlü mefâîlü feûl (mefâîlün fa‘) [Hezec/Rub.]
Arzulanan güzel, örtüsünü kaldırmazsa, ey göz, sen yalvarmaktan çekinme! Himmet sahibi insanlar boş kalmaz; sonunda kapı nasıl açılır, seyret bak!
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Vezni: Fa‘lün feilün fa‘lün feilün [Mütedârik]
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.
1- Gûy u Çevgan, atlara binilerek ucu eğri sopalarla ve küçük bir topla oynanan -günümüzde polo diye adlandırılan- oyundur.
Çev: Yakup Şafak