Nühüft Âyin-i Şerîf

Önceki Sayfaya Dön

Eyyûbî Hüseyin Dede

1. Selam

Mâ râ reh-i dîgerest birun zi cihât
Menzil ne-künîm hîç der şehr-i sıfât

Mâ zâde-i zâtîm ü ber-i zât revîm
Ber reften-i yâr şüd zi yâran salavât

Bizim (şu bilinen) yönlerin dışında başka bir yolumuz var. Sıfatlar diyarında hiç konaklamayız. Biz Zât’a mensubuz ve O’nun yanına gidiyoruz. Sevgiliye gidene, dostlardan selâmlar!

İlticâ-yi mâ be şâh-ı evliyâst
Z’an ki nûreş müştak ez nûr-i Hudâst

Ey ki dârî dîde-i rûşen bi-bin
Cism ü câneş cism ü cân-i Mustafâst

Biz Veliler Sultanı’na sığınıyoruz; çünkü onun nûru, Hakk’ın nûrundan çıkmıştır. Ey aydın göze sahip olan kişi! O’nun cismi ve canı, (Muhammed) Mustafa’nın cismi ve canıdır.

Ey zi Hindistân-ı zülfet reh-zenan ber hâste
Na‘re ez meydân-ı merd ü ez zenan ber hâste

Cûyhâ-yi şîr ü mey pinhan revan kerde zi can
V’ez meânî sâkiyân-ı hemçü can ber hâste

Âteş-i ruhsâr-ı tü der bîşe-i canhâ zede
Dûd-i canhâ ber şüde heft âsüman ber hâste

Şems-i Tebrîzî çü kân-i aşk-ı bâkî râ nümûd
Hûn-i dil yâkûtvâr ez aks-i an ber hâste

Saçlarının Hindistan’ından yol kesiciler kalkıp görününce, erkek ve kadınlar meydanından bir feryat koptu. Manalar (âleminden) can gibi sâkiler göründü de görünmez süt ve şarap ırmakları akıttılar. Yanağının ateşi canların ormanını sarınca, onlardan çıkan duman, yedi göğü de sardı. Tebrizli Şems, ölümsüz aşk mâdenini gösterince onun aksinden, yâkut gibi olan gönül kanı aktı.

2. Selam

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

Ez Şems-i Tebrîzî eger bâde resed mestem küned
Men lâübâlîvâr hod üstûn-i keyvan biş’kenem

Eğer Şems-i Tebrîzî’den şarap gelirse, beni mesteder; ben de rintçe Zühal (gezegeninin) direğini kırarım.

3. Selam

Âşıkan der kûy-i cânân es-salâ
Sûy-i an hurşîd-i tâbân es-salâ

Şems-i Tebrîzî zi bâlâ-yi felek
Her zamânî mî keşed hân es-salâ

Sevgilinin mahallesinde olan âşıklar, haydi (gelin)! O parlak güneşin semtine selâm olsun! Tebrizli Şems, gökyüzünün zirvesinden her zaman (sizi) davet ediyor.

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

Her can ki ez an dilber-i mâ şâdânest
Peyveste sereş sebz ü lebeş handânest

Endâze-i can nîst çünan lutf ü cemâl
Âheste bi-gûyîm meger cânânest

Bizim o sevgilimizden dolayı neşeli olan her canın başı daima yeşerir, dudakları hep gülümser. Öyle bir letafet ve güzellik ki canda olamaz. Yavaşça söyleyeim: “Olsa olsa canandır o.”

Zehî livâ vü alem lâ ilâhe illallah
Ki zed ber evc kadem lâ ilâhe illallah

Bihişt-i lutf u bülendî hidîv Şemseddin
Zehî şifâ-yi sakam lâ ilâhe illallah

Allah Allah! Zirveye dikilmiş ne güzel bir sancak ve bayrak! Ulu Şemseddin, lütuf ve yücelik cennetidir; Allah Allah! Hastalığa ne güzel şifâ!

Be zât-ı pâk-i tü yâ Rab be cân-ı pâk-i Resûl
Be Çâr-yâr-ı güzîn ü be kurreteyn-i Betûl

Be Âl ü Sahb-ı kirâm ü be Tâbiîn-i izâm
Me-ran zi dergeh-i lutfet me-râ hazîn ü melûl

Ya Rabbi! Senin zâtın hürmetine, Hz. Muhammed’in mübarek ruhu hürmetine, çehar yâr-ı güzîn olan (râşid halifeler) hürmetine, (Peygamberin) gözünün ışığı olan Fâtımatü’l-Betûl hürmetine, yüce ve âlicenap ehl-i beyt, ashab ve tâbiin hürmetine, beni lütuf kapından mahzun ve ümitsiz çevirme.

Z’an şâh ki ô râ heves-i tabl u alem nîst
Sevdâ-yi gulâmân ü gam-ı hayl ü haşem nîst

Âşüfte vü şûrîde vü dîvâne şüdestem
Zîrâ ki be dîvâne vü sermest kalem nîst

Davula, bayrağa hevesi olmayan; hizmetçileriyle öğünmeyen; ordunun, maiyetinin endişesini duymayan bir padişah (yüzünden) şaşkın (bir hale düştüm), deli divane oldum. Zaten deli divaneye kalem olmaz (suçu yazılmaz onun).

4. Selam

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.