Hüseynî Mevlevî Âyini
Beste-i Kadîm
1. Selam
Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ hû
Kûteh ne-küned menzil-i mâ illâ hû
Ger âlemiyan cümle tabîban bâşed
Hallî ne-küned müşkil-i mâ illâ hû
“Bizim gönlümüzü tutuşturan odur (hû’dur) ancak. Yolumuzu kısaltan odur ancak. Bütün insanlar hekim olsa, (yine de) derdimize deva olan odur ancak.”
(Ger) sebzeî râ nî me-râ gül-berg-i ter(î)
Şâdmânem ki resed ender murâd-ı hoş
(Velî ey çâreî ender murâd yâr-i men)1
“Benim taze gül yaprağım, muradımca gelir diye sevinçliyim. ?”
İmrûz semâast semâast semâ‘
Nûrest şuâast şuâast şuâ‘
İn aşk metâast metâast metâ‘
Ez akl vedâast vedâast vedâ‘
“Bugün semâ var, semâ var, semâ; nur var, ışık var, ışık var, ışık. Bu aşk metâdır, metâdır, metâ; akla vedâdır, vedâdır, vedâ.”
Ey bî-vefâ yâr in-çünin bî-rahm ü sengin-dil me-bâş2
Ey derdmendân-ı tüîm ez hâl-i mâ gâfil me-bâş
“Ey vefasız sevgili, böyle merhametsiz ve taş kalpli olma! Senin derdini çekiyoruz, hâlimizden gâfil olma!”
Der çemen üftâd nâle-i bülbül3
Tâ tü der âyî der hayme-i gül
“Çimenlikte, “Gül çadırına gir” diye (bir) bülbül nağmesi geldi.”
2. Selam
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender-i dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek can çi şeved sad cân-ı menî
“Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.”
Ey âşıkan ey âşıkan men hâk râ gevher künem
Ey mutriban ey mutriban deff-i şümâ pür-zer künem
“Ey âşıklar, ey âşıklar, ben toprağı mücevher yaparım; ey mutripler ey mutripler, definizi altınla doldururum.”
3. Selam
Ey şehd-nûşîn-i lebet pâk ez heme âlûdegî
Bin’şin ki tâ bâz îsted çeşmem zi hun-pâlûdegî
“Ey (sevgili)! Dudağının tatlı balı, bulanıklıktan tamamen arınmıştır. (Karşımda) otur ki gözüm kana boyanmaktan kurtulsun.”
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
“Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.”
Ey kavm be hac refte kücâyîd kücâyîd4
Dil-dâr hemin câst bi-yâyîd bi-yâyîd
“Ey hacca giden topluluk! Nerdesiniz, nerdesiniz? Sevgili burada, gelin gelin!”
Âşık ki tevâzu‘ ne-nümâyed çi küned
Şebhâ ber-i kûy-i tü ne-yâyed çi küned
Ger bûse dihed zülf-i tü-râ tîre me-şev
Dîvâne ki zencîr ne-hâyed çi küned
“Aşık tevazu göstermesin de ne yapsın? Geceleri senin mahallene gelmesin de ne yapsın? Zülfünü öperse kızma; divane zincire sarılmasın da ne yapsın?”
Ah güzelin aşkına hâlâtına
Yandı yürek aşk harârâtına
And içeyim gayrı güzel sevmeyim
Tanrı’ya vü Tanrı’nın âyâtına
Âh mine’l-aşk ve hâlâtihî
Ahraka kalbî bi-harârâtihî
Mâ nazara’l-aynü ilâ gayriküm
Uksimü bi’llâhi ve âyâtihî
“Ah, aşktan ve hallerinden! (Onun aşkının) ateşleriyle yüreğim yandı. Allah’a ve âyetlerine yemin ederim ki gözüm başka birisine bakmadı.”
Der kûy-i harâbât me-râ aşk keşan kerd
V’an dil-ber-i ayyâr me-râ dîd ü nişan kerd
Men der pey-i an dil-ber-i ayyâr bi-reftem
Ô rûy-i hod an lahza zi men bâz nihan kerd
Sultân-ı arefnâk büdeş mahrem-i esrâr
An sırr-ı tecellî-i ezel cümle beyan kerd
“Aşk, harâbât semtine sürükledi; o hilekâr dilber de görüp bana işaret etti. Ben o hilekâr dilberin peşinden gittim; o ise hemen yüzünü sakladı benden. (Hakk’ın) sırlarına mahrem olan “arafnâk” sultanı, ezel tecellîsinin sırrını tamamen açıkladı.”
(“Yarabbi! Seni hakkıyla bilemedik!” diyen Peygamber (s.a.v.)’e işaret edilmektedir.)
4. Selam
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
“Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.”
- Vezin ve mana bakımından sahih olmayan, ancak remel bahrinden olduğunu tahmin ettiğimiz bu beytin de zamanla bozulduğu anlaşılmaktadır. Bkz. Mevlevî Âyinleri (İst. Kons. Neşriyatı, 1934), III, 300.
- Bu âyîn-i şerîfte bu beyitten, “Ey kavm be hac refte…” beytine kadar olan kısım, Dügâh âyininden alınmıştır.
- Vezni anlaşılamayan bu beytin, zamanla bozulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bkz. Mevlevî Âyinleri (İst. Kons. Neşriyatı, 1934), II, 290.
- Bu âyîn-i şerîf, bu beyitten, sonuna kadar Pencgâh âyini ile tamamlanmıştır.