Hicaz Âyin-i Şerîf

Önceki Sayfaya Dön

Künhî Abdürrâhîm Dede

1. Selam

Men âşık-ı an hüsnem aşkest münâcâtem
Ez savmaa bîrûnem der kûy-i harâbâtem

Ben o güzelliğe âşığım. Aşk benim yakarışımdır. Mabette değil, harâbat semtindeyim.

Men bende-i sultânem sultân-ı cihanbânem
Z’an dem ki ruhaş dîdem şûrîde vü hayrânem

Ben sultanın, dünya sultanının kuluyum. Onun yüzünü gördüğümden beri şaşkınım, hayranım.

Tâ bende zi hod fâni-yi mutlak ne-şeved
Tevhîd be nezd-i ô muhakkak ne-şeved

Tevhîd hulûl nîst nâ-bûden-i tüst
Ver-ne be güzâf bâtılî hak ne-şeved

Kul, tamamen kendinden geçmedikçe, onun katında tevhid gerçekleşmez. Tevhid, hulûl (yani ruhun başka bir varlığa girmesi) değildir; senin yok olmandır. Yoksa bâtıl bir şey, boş lâfla hak olmaz.

Âfitâb imrûz ber şekl-i diger tâban şüdest
Ber şuâaş hemçü zerre cân-i men raksan şüdest

Müşterî der tâliast ü Mâh ü Zühre der huzûr
Tâ ki bâ çevgân-i zülf ô mîr-i an meydan şüdest

Güneş, bugün başka türlü parlıyor; ışınlarında benim canım zerre gibi raksediyor. Zülfünün çevgânıyla (sevgili), o meydanın beyi olsun diye müşteri gezegeni tâlihte (doğmakta), ay ve zühre de huzurdadır.

Yâ Rab tü me-râ be nefs-i tannâz me-dih
Bâ her çi cüz ez tüst me-râ sâz me-dih

Men der tü hemî girîzem ez fitne-i hîş
Men ân-i tüem me-râ be men bâz me-dih

Yârabbi, beni (kendini beğenen ve herkesle eğlenen) nefsin (eline) bırakma. Senden başka hiçbir şeye beni râm etme. Ben, hep kendi (nefsimin) fitnesinden kaçıyorum. Ben sana aitim; beni, bana bırakma.

2. Selam

Dâdendem ezel secde ber-i rûy-i sanem râ
Ber bâm-i felek bürdem ez an rûy alem râ

Mu‘ciz bi-nümâ ez leb-i la‘let çü Mesîhâ
Tâ zinde künî mürde-i sad-sâle-i gam râ

Ezelde bana sevgilinin yüzüne karşı secdeyi takdir ettiler. O yüzden göğün zirvesine bayrağı diktim. Lâl dudağınla İsa (a.s.) gibi mucize göster de üzüntüden dolayı yüz yıldır ölmüş olan gamı dirilt.

3. Selam

Âşıkan der kûy-i cânân es-salâ
Sûy-i an hurşîd-i tâbân es-salâ

Es-salâ ey âşıkan der kûy-i dôst
Es-salâ cân es-salâ cân es-salâ

Şems-i Tebrîzî zi bâlâ-yi felek
Her zamânî mî keşed hân es-salâ

Sevgilinin mahallesinde olan âşıklar, haydi (gelin)! O parlak güneşin semtine selâm olsun! Sevgilinin mahallesinde olan âşıklar haydi! Haydi ey can, haydi ey can haydi! Tebrizli Şems, gökyüzünün zirvesinden her zaman (sizi) davet ediyor.

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

Ey subh-i saâdet zi cebîn-i tü hüveydâ
An hüsn çi hüsnest tekaddes ve teâlâ

An cây ki ismest be küllî heme ismest
An cây ki cânest ne ism ü ne müsemmâ

Ey (sevgili)! Mutluluk sabahı, senin alnında görünmektedir. O güzellik, ne güzelliktir! Mübârek olsun ve yücelsin! Cismin olduğu yer, tamamen isimden ibarettir; canın olduğu yerde ise ne isim vardır, ne müsemmâ (isim almış nesne).

Çün bende neî nidâ-yi şâhî mî zen
Tîr-i nazâr an-çünan ki hâhî mî zen

Çün ez hod u gayr-i hod müsellem geştî
Bî-hod bi-nişin kûs-i ilahî mî zen

Mademki kul değilsin, padişahlığını ilân et; bakış okunu, nasıl diliyorsan öyle at. Mademki kendinden ve başkalarından kurtuldun, kendinden geçmiş bir halde ilahî kösü çal.

Men bâ tü çünânem ey nigâr-i Hotenî
K’ender galatam ki men tüem yâ tü menî

Nî men menem ü nî tü tüyî nî tü menî
Hem men menem ü hem tü tüyî hem tü menî

Ey Hoten’li güzel! Ben seninle o haldeyim ki ben sen miyim, sen ben misin bilemiyorum. Ne ben benim, ne sen sensin, ne sen bensin; hem ben benim, hem sen sensin, hem sen bensin.

Mevlâye ene’t-tâibü mimmâ selefâ
Hel yukbelü özrü âşıkın kad telefâ

İn kâne nedâmetî sudûden ve cefâ
Mevlâye afallâhu afallâhu afâ

Ey Allah! Geçmiş günahlarıma tevbe ediyorum. Kendinden geçmiş bir âşığın özrünü kabul eder misin? Benim pişmanlığım bile bir (varlık) ifadesi ve eziyet ise de ey Mevlâm sen affet, sen affet, sen affet!

Kücâst mutrib-i dil tâ zi na‘rehâ-yi salâ
Der efkened dem-i ô der hezâr ser sevdâ

Çü âfitâb-i cemâlet ber âmed ez meşrık
Zi zerre zerre şinîdem ki ni‘me mevlânâ

Gönül çalgıcısı nerede! Onun nefesi, “haydi” (diye) haykırışlarından binlerce başı sevdaya düşürsün. Güneş gibi yüzün doğudan doğunca bütün zerrelerden “Efendimiz ne güzel!” (sözünü) duydum.

4. Selam

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.