Hicaz Âyin-i Şerîf
Musâhib Ahmed Ağa
1. Selam
Men şâh-bâz-ı kudsem ez lâ-mekan resîde
Behr-i şikâr-ı saydî der kâleb âremîde
Sîmürg-i kâf-i kurbem ez dâm ü kevn ceste
Tâvûs-i bâğ-ı arşem ez âşiyan perîde
Ben mekânsızlık (âleminden) gelmiş kutsal iri doğanım; avcının avı için kalıba girmişim. Kurbiyyet Kaf’ının ankâsıyım; tuzaktan, varlıktan kurtulmuşum. Arş-ı âlâ bahçesinin, yuvadan uçmuş tavusuyum.
Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ hû
Kûteh ne-küned menzil-i mâ illâ hû
Ger âlemiyan cümle tabîban bâşend
Hallî ne-küned müşkil-i mâ illâ hû
Bizim gönlümüzü tutuşturan odur (hû’dur) ancak. Yolumuzu kısaltan odur ancak. Bütün insanlar hekim olsa, (yine de) derdimize deva olan odur ancak.
Biş’nev ez ney çün hikâyet mî küned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mî küned
Ney hadîs-i râh-i pür-hun mî küned
Kıssahâ-yi aşk-ı Mecnun mî küned
Dinle neyden nasıl şikayet ediyor? Ayrılıkları nasıl anlatıyor? Ney kan dolu bir yoldan bahsediyor; Mecnun’un aşk hikâyelerini söylüyor.
2. Selam
Resîdem ber leb-i deryâ bi-dîdem hû vü yâ men hû
Taallül mî künem her dem heme yâ hû vü yâ men hû
Şinîdî Şems-i Tebrîzî bi-yâyed ber ser-i bâzâr
Bi-dîdî mâh-ı meh-rûyeş heme yâ hû vü yâ men hû
Denizin kenarına vardım, hû ve yâ men hû dediğini gördüm; (ben de) her an hû ve yâ men hû diyerek (muradımı arıyorum.) Şems-i Tebrîzî’nin çarşıya geldiğini işitirsen, o ay yüzlü güzelin bütünüyle hû ve yâ men hû olduğunu görürsün.
(Hz. Ali’den gelen rivayetlere göre “yâ hû yâ men hû yâ men lâ hû illâ hû” ism-i azam duasıdır. Bkz. Tâhirü’l-Mevlevî, Nisâbü’l-mevlevî Tercümesi, Konya, 2005, s.69-70.)
3. Selam
Âşıkân evvel kadem ber her dü âlem mî zenend
Ba‘d ez an der kûy-i aşk ez âşıkî dem mî zenend
Tâ ber âyed ez gedâyî nâm-i mâ der kûy-i dôst
Kûs-i sultânî-i mâ der her düâlem mî zenend
Sâkinân-ı âsitân-ı aşk-ı Mollâ-yı Celâl
Ez ferâğat püşt-i pâ der milket-i Cem mî zenend
Âşıklar önce ayaklarını iki âlemin üzerine koyar, sonra da aşk diyârında âşıklıktan söz ederler. Sevgilinin mahallesinde, bir dilenci tarafından adımız anılsın diye padişahlık davulumuzu her iki âlemde de çalarlar. Molla Celâleddin’in aşk dergâhının sâkinleri, Cemşid’in mülkünü hiçe sayıp ayaklarının arkasıyla tekmelerler.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp (dergâhına) yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Gûşî ki be hak bâz büved der heme cây
Ô hîç suhan neş’neved illâ be Hudây
V’an dîde k’ez ô nûr pezîred ô râ
Her zerre büved âyine-i dôst-nümây
Hak ile açık olan kulak, hiçbir yerde Allah’tan başkasının sözünü duymaz. O’ndan nûrunu alan göz için her zerre, sevgiliyi gösteren ayna olur.
Yâ Rab zi dü kevn bî-niyâzem gerdan
V’ez efser-i fakr ser-firâzem gerdan
Ender haremet mahrem-i râzem gerdan
An reh ki ne sûy-i tüst bâzem gerdan
Yârabbi! Beni iki dünyadan da âzat eyle.Yokluk (fakr) tacı ile benim başımı yücelt. Senin hareminde beni sırra mahrem eyle. Sana doğru olmayan yoldan beni geri çevir.
Her âh ki ez derd-i dilem mî şinevî
Ez âh-i dilem gerd-i gilem mî şinevî
Ger gûş be hâl-i dil-i men bâz künî
Dâim zi dilem dilem dilem mî şinevî
Gönlümün derdinden işittiğin her âhtan toprağımın tozunun (sesini) duyarsın. Şayet gönlümün haline kulak verirsen, gönlümden “gönlüm gönlüm!” (iniltisini) dinlersin.
Kad eşrekati’d-dünyâ min nûri humeyyânâ
Ve’l-bedrü alâ sâkî ve’l-ke’sü süreyyânâ
Es sabvetü îmânî ve’l-halvetü bostânî
Ve’l-meşcirü nedmânî ve’l-verdü muhayyenâ
Dünya, ateşimizin ışığıyla aydınlandı. Dolunay bize sâki, Ülker de kadehimiz. Kalp temizliği inancımdır, yalnızlık bahçem, alev alev yanan ateş, kadeh arkadaşım; gül bahçesi de neşe yerimiz.
4. Selam
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.