Kültürümüzün Müziği Değil

Türk popu denen, Batı’da kopya edilen hemen herşey gibi, önüne ‘Türk’ kelimesi kondu mu halka bizimmiş gibi kabul ettirilebileceği sanılan bir eğlence müziği türüdür. Yüzyılımızın ilk çeyreğinde Celal Ince ve Fehmi Ege’nin tangolarıyla başlamış, Ilham Gencer ve Ayten Alpman’la önce Hafif Batı Müziği, sonra halka daha sempatik görünmek için Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği kılığına girmiş; nihayet Berkant, Kızılok, Selçuk Ural, Alpay, Cem Karaca, Barış Manço, Modern Folk Üçlüsü ve Erol Evgin’le Türk müziğinin usûl ve motiflerini kullanma ihtiyacını duymuş, M. Ersoy’la Türk Kalipsosu, Erol Pekcan’la Türk Cazı, sonunda da Ajda Pekkan ve Sezen Aksu ile Türk Popu olmuştur. Bundan sonra nereye mi gider? Batı (yani ön tekerlek) nereye giderse o da oraya! Türk Popu’nun beste anlayışı da, sözleriyle, kaynağı olan Batı ülkelerindekilerden farklı değil. Çünkü bu tür bizim kültürümüzden doğmuş, orijinal (yani millî) bir müzik türü değil, ithal bir müzik. Aynen, klâsik müziğin ünlü Rus Beşleri’ne özenip kendilerine ‘Türk Beşleri’ adını takan, sözümona ‘çağdaş’ (oysa Batı’nın 200 yıl öncesinin kopyası) Türk bestecileri gibi. Ithal olduğuna göre de bunda ne beste, ne güfte açısından bizim toplumumuzun zevk, kültür ve gelenekleriyle bağdaşır birşey bulamayız tabiî. Adı üstünde, ithal. Peki niçin ithal? Çeşitli tarihî, siyasî ve sosyolojik sebeplerle, teknoloji yarışının galipleri, üstünlüklerini ilelebed devam ettirebilmek için, sanat da dahil olmak üzere ürettikleri herşeyi kuyruğun sonundakilere empoze ederler; bunların içinde ihtiyaç fazlası vardır, çok eskiyip kullanılmaz hale gelmiş olanlar vardır, hiç kullanılmamış ‘kobaylık’ safhada olanlar vardır. ‘Bak bu seninkinden hem daha kaliteli (çünkü biz yaptık), hem de ucuz (çünkü sen bizim kadar ucuza mal edemezsin) derler. Geridekilerse yazık ne yapsınlar, ‘çağdaş uygarlık düzeyi’ne karşı ayıp olmasın diye dilleri dışarda öndekilere yetişmek istiyorlar ya, onlar ne verirse alır, bunları yemek, bunları giymek, bunları dinlemekle çağdaş olacaklarını zannederler. Onlar sömürür, hem kazanır, hem de eğlenirler. Ancak bu söylediklerimden, halkın ürettiği müzik türlerine toptan karşı olduğum zannedilmesin.

Çünkü bir toplumda halk (yani sosyo’ekonomik şatları ve kültür yapısı açısından çoğunlukta olan nüfus) olduğu sürece, bu nüfusun kendine göre bir konuşma, bir giyinme, bir yemek yeme tarzı olduğu gibi, bir müziği de olacaktır. Bu, dünyanın bütün ülkeleri için geçerli bir sosyal gerçektir ve beğenmeyen, eleştiren, yüzünü buruşturan, gözünü kapayıp kulağını tıkayan azınlıktaki nüfusa rağmen vardır, her zaman da var olacaktır. Adı lâzım değil, Istanbul’un eski belediye başkanlarından biri ‘Halkın hücumundan vatandaş plajlara giremiyor’ diye bir beyanat vermişti de aylarca gülmüştük. Benim adım müzikte klâsikçiye çıkmış, ama inanıyorum ki pop müziğini reddetmek veya bütün sanatçılarını aynı çuvala sokmak, halkın kendisini reddetmekle aynıdır. Klâsikçi Türk müzikçilerin bugün övüp göklere çıkardığı ‘âşık bestekâr’ Tanburî Mustafa Çavuş Lâle Devri’nin, Hacı Ârif Bey Tanzîmat’ın, onlar beğenmese de halkın gönlünde taht kurmuş olan Sadettin Kaynak Cumhuriyet’in, Müren ve Gencebay demokratikleşmeye çabalayan Türkiye’nin popçusu değiller midir? N’apalım klâsikçiysen? Tek doğru senin yaptığın mı? Senin dışında ne varsa ille de hepsi kötü ve çirkin olmak zorunda mı? Niçin sevimiyorsun, hadi onu beceremedin, niçin biraz anlamaya çalışmıyorsun? Ve tabiî, iyi yapanlara da saygı duymaya. Haa.. Kötü yapanlar mı? Tamam. Kötü yapan çok. Ama kötü müzik yapan sadece popçular mı? Senin klâsikçi çevrene bir baksana. Hem kötüyle yanlış sadece müzikte mi? Sen, aydınını bile eğitemediğin için bir gazeteci öldürüldü diye ezanı yuhalatan bir toplumsun. Hadi şimdi oralara girmeyelim. Esasen ‘kötü yapanlar’ diyebildiğimiz anda, ‘iyi yapanlar’ın da olabileceğini farkında olmadan kabullenmiş oluruz. Bilindiği gibi müstehcen konu yoktur, müstehcen ‘anlatım tarzı’ vardır. Sanat da böyle. Klâsik müzik kalitelidir, pop müzik âdîdir. Veya tersi. Ikisi de yanlış. Klâsiğin de, popun da, çok güzelinden çok berbatına kadar her türlüsü var. Herşey gibi ‘sanat’ın da yaratıcısı olan Allah rızası için, gözü kapalı hayran veya gözü kapalı düşman (yani yobaz) olmayalım; hangi konuda olursa olsun.

Gerçek Türk Popu’na gelince, onu da başta Gencebay’la Tatlıses olmak üzere, Neşe Karaböcek, Mine Koşan, Abacı, Sibel Can ve Kibariye temsil eder. Ama bir nokta var: Onların müziği hiçbir zaman müstehcen olmamış, bandıra bandıra yenilen pisliklere bulaşmamıştır.

Cinuçen Tanrıkorur
Kaynak: Aksiyon, Sayı: 3 – 24.12.1994

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.