Çağdaş Türk Sanat Müziği
Kendimiz bir şeyler bildiğimize inanıyor, ama yönettiklerimizin bizim kadar bilmelerini istemiyorsak, bilgisizliklerinden faydalanıp onlara hep yanlış şeyler öğretir, “onların iyiliği için” yalanlar söyler dururuz.
“Ya onlar da bir gün öğrenir, bütün çabalarımıza rağmen bize soru soracak duruma gelir, yalanlarımızı ortaya çıkarıp yüzümüze vururlarsa rezil olmaz mıyız?” diye hiç düşünmeyiz (bu biz lafın gelişi, tabii ki herkes için değil). Bakın, şu “Çağdaş Türk Sanat Müziği” adıyla sunulan yerli çoksesli müzik nasıl bir kandırmaca…
Önce adından başlayalım: Ne demek Çağdaş Türk Sanat Müziği? Çağdaş olmayan bir Türk Sanat Müziği mi var da, bu onun çağdaş olanı? İki yazı önce anlatmaya çalıştığım gibi “Türk Sanat Müziği” (TSM) lafı zaten çağdaş bir uydurma. Hacı Arif Bey zamanında -hatta 40’lı yıllara gelene kadar- TSM mi vardı? Öte yandan ülkemizin kültür seviyesi öyle büyük bir hızla yükselmekte ki, ilk üretildiğinde “klasik Türk musikisi”ne yakın anlamı olan TSM, bugün resmen gÜndelik kaset piyasası müziği demek. Ama, kendilerini halka kabul ettirebilmenin yolunu sanatta değil (çünkü halk benimsemediği için bununla yapamıyorlar), zekice uydurulmuş birtakım isimlere sığınmakta arayan Batı(lı)cıların ürettiği “Çağdaş TSM” sözündeki ucuz hesabın sebebi bu değil. Amaç, kendilerine yakıştırdıkları “çağdaş” sıfatı ile gerçek Türk musikisinin “çağ gerisi” olduğunu sinsice çağrıştırıp hem halkı “çağdaş olmayan” kendi müziğinden soğutmak, hem de kendilerine çağdaş (yani daha bol maaşlı) itibar sağlamak. Tabii müzikten anlamayanların gözünde. Mesela, 1921 doğumlu İlhan Usmanbaş çağdaş Türk bestecisi, ama 1923 doğumlu Selahattin İçli çağdaş Türk bestecisi değil. Niye? Canım niyesi var mı, çağ gerisi alaturkayla çağdaş olunur mu? İşte bütün oyun bu.
“Yahu, ne sesleri Türk, ne sazları.. Ne perdeleri bizim müziğimize benziyor, ne de ho-h o-ho, hi-hi-hi’li şarkı söylemeleri (Mavilim, maHAvilim, çaHAy başına.. diye mi konuşur Türkler?). Çağdaş olmasına çağdaş belki ama, bunun neresi Türk Müziği Allah aşkına?” diye soracak olsanız, “Efendim, derler, bu besteciler Türk değil mi? Yaptıkları müzik de tabii ki Türk müziği!” Herkesi aptal yerine koyan şu utanmaz yalana bakın! Bir kere insanın, kendini mensubu saydığı ve hizmet ettiği kültür dairesinin, milliyetiyle ilgisi yoktur (acaba çağdaşçıların böyle bir kavramdan haberleri var mı? Onlar en çok Dışişleri Bakanlığı’nın Kültür Dairesi’ni bilirler; ekmek parası, ne yapsınlar!). Zaharya rum, Nikoğos ermeni, İzak yahudi, Ali Ufki leh, Kantemir romendi. Ama hepsi Osmanlı kültür dairesi mensubuydular. Buna mukabil, ikisi de Türk olan Biruni ile Molla Cami, biri Arap, biri Acem kültür dairesi mensubudurlar. Z. Arca, S. Atabinen, V. Kanık, Z. Üngör, Arel’in hocası Manasyan, operamızın kurucusu Çuhacıyan ve nihayet Rus Beşlerine özenip kendilerine Türk Beşleri diyen Erkin, Alnar, Rey, Saygun, Akses, hepsi ya Osmanlı, ya T.C. uyruklu oldukları halde, Batı kültür dairesi mensubudurlar ve o kültüre, o kültürün Türkiye’de yayılmasına hizmet etmişlerdir.
İnsanların pijama yerine smokin içinde uyuyarak dinlediği, alkışlarda geçici olarak uyandığı, bırakın yabancıları, yerli orkestra ve şeflerin bile çalmaktan hoşlanmadığı bu kimliksiz müziğe Çağdaş TSM değil, Uzay TSM adını da taksalar, Türk halkına sevdiremezler (nitekim 60 yıldır milyarları yuttular, ama halkın olamadılar). Öte yandan Türk musikisine çağ gerisi değil, meyhane değil, arabesk değil, AIDS müziği de deseler, halktan koparamazlar. “Ya zevk ve kültürün yükselmesi?” mi dediniz? İşte onu hiç yapamazlar, çünkü esasen kıbleleri yanlıştır zaten dertleri de o değildir.
CSO üyesi merhum müzik yazarı-viyolacı (bu arada şiddetli alaturka düşmanı) F. Güvenç, TRT’nin çoksesli koro kurmasına karşı çıkmış. Filarmoni dergisine yazdığı yazıda “Türkiye’de çok sesli koro kurmanın, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktan farkı yoktur” demişti. İstiklal Marşımızın bozuk müziğinin bestecisi Z. Üngör’ün, “Siz benim mikroplarımsınız. Türkiye’ye Batı müziğini siz yayacaksınız” dediği öğrencileri, F. Güvenç’i bu yazısı yüzünden vatan hainliği ile suçlamış olabilirler. Ama, keşke şu Amerika güneşi sıvayacak balçığı yapabilseydi!..
Cinuçen TANRIKORUR
Kaynak: Aksiyon, Sayı: 18 / Tarih: 08.04.1995
Henüz yorum yapılmamış.