Bir Mevlevî Âyininin Makâm ve Geçkileri Bakımından İncelemesi
1934 yılında İstanbul Konservatuarı tarafından yapılan “Mevlevî Âyinleri” neşriyâtınRauf Yektâ Beyın önsözünde, İstanbul Konservatuarı Tasnîf ve Tesbit Heyeti Reisi sıfatıyla Mevlevî Âyinleri hakkında şöyle demektedir:
“Türk Mûsikîsi’nin mükemmel bir târihi yazıldığında görülecektir ki, en meşhûr Türk bestekârlarının hepsi mevlevîdirler. Bu üstadlar mûsikî sahâsındaki zekâ ve dehâlarının en büyük kısmını Mevlevî Âyinleri bestelemeye sarf etmişlerdir. Bunun içindir ki Mevlevî Âyinleri, Türk Mûsikîsi’nin en sanatlı parçalarını hâvî (içeren) bedîalar (kıymetler) hazînesi hâlini almıştır. Mûsikî üstadlarımız, millî mûsikîmizin gavâmızını (inceliklerini) öğrenmek için mutlaka Mevlevî Âyinleri’ni tetebbu’ etmek (derinliğine incelemek) lüzûmunu şakirdlerine (öğrencilerine) tavsiyeden halî’ (kayıtsız ) kalmazlardı. Filhakîka (gerçekten de) güzel sanatların mûsikî kısmında Türklerin ne derece muvaffak olduklarını anlamak ve asrımızda da Türk rûhuna hitâb edecek eserler yazabilmek için ecdâdımızdan kalan bu nefis yâdigârları ciddî sûrette tedkîkden başka çâre yoktur.”
Nâsır Abdülbâkî Dede’nin Acembûselik makâmındaki şâheser Mevlevî Âyini’ni incelemeye çalışacağımız bu çalışmamıza başlarken, bir mûsikî formu olarak Mevlevî Âyini’ne burada kısaca değinmek ve yine kısaca bestekârımızı tanıtmak istiyoruz (Geniş bilgi sitemizde mevcuttur).
Mevlevîhânelerde Sema’ Töreni (mukâbele) esnâsında “mutrıb” denilen mûsikî topluluğunun çalıp söylediği, mevlevî bestekârlarca semâya eşlik amacıyla bestelenmiş eserlere Mevlevî Âyinleri denir.
Kendilerine has husûsiyetleri aşağıda açıklanacak olan bu eserlerin ana bölümleri, Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî veya Divân-ı Kebîr’inden alınmış Farsça şiirlerden bestelenir. Ender olarak bazı Mevlevî şairlerin şiirlerine de yer verildiği görülmektedir.
Türk mûsikî târihi incelendiğinde, Mevlevîliğin önemli bir çok fonksiyonu üstlendiği görülür. Aynı zamanda birer konservatuar hüviyeti taşıyan bu mânevî eğitim kurumları, güzel sanatların, özellikle de mûsikînin gelişmesinde önemli roller üstlenmiştir.
Bu sebeple Türk Mûsikîsi’nin büyük bestekârlarının çoğu mevlevîhânelerden yetişmiş “muhib”ler, hatta çile çıkarmış “dede”lerdir. Buhûrîzâde Mustafa Efendi (Itrî), Hammâmîzâde İsmâîl Dede, Sultan III. Selîm, M. Zekâî Dede, Hacı Fâik Bey, Neyzen Sâlih Dede, Hüseyin Fahreddin Dede, Neyzen Emin Dede, Rauf Yektâ Bey, Ahmed Avni Konuk hemen sayılabilen mevlevî bestecilerdendir.
Mevlevî Âyini her birine “selâm” adı verilen dört bölümden oluşur. Başta çalınan Devrikebîr usûlündeki peşrevden sonra Devrirevân veya Ağır Düyek usûlünden bestelenmiş I. Selâm’a geçilir. II ve IV. Selâm’lar Ağır Evfer usûlünden bestelenir. III. Selâm çoğunlukla Devrikebîr usûlüyle başlar. Devrikebîr yerine bazen Ağır Düyek, Frenkçîn, Fahte, Çifte Düyek de kullanılmıştır. III. Selâm’da bu ilk kısımdan sonra, Aksaksemâî usûlünden bestelenmiş bir saz terennümü ile Eflâkî Dede’nin;
“Ey ki hezâr âferin, bu nice sultân olur”
mısrâı ile başlayan Yürüksemâî usûlündeki Türkçe dörtlüğe bağlanılır. Bunu aynı usûlden bestelenmiş, saz terennümleri ile birbirine bağlanan güfteler izler. Yürüksemâî hızlanarak devam eder, coştukça coşar. (II. Selâm gibi) Ağır Evfer usûlündeki IV. Selâm ,
“Sultân-ı menî, sultân-ı menî”
Mısrâı ile başlayan bir dörtlüktür ve bu bölüm ile III. Selâmdaki coşkunluk, yerini kararlı bir huzûra bırakır. Düyek usûlünde bir Son Peşrev ve Son Yürüksemâî ile âyin sona erer.
Bu yapısı ile Mevlevî Âyinleri, Türk Mûsikîsi’nin hiç şüphesiz en büyük ve sanatlı eserleridir. Bu yüzden âyin bestelemek, bestekârlıkta zirve kabûl edilir.
Nâsır Abdülbâkî Dede, 1765 yılında İstanbul Yenikapı’da dünyâya gelmiştir. Mevlevî bir ailenin çocuğudur. Babası Kütahya’lı Ebûbekir Efendi, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin şeyhi idi. Annesi Sâide Hanım ise Kutbü’n-nâyî Osman Dede’nin kızıdır.
Ağabeyi Ali Nutkî Dede ve küçük kardeşi Künhî Abdürrahîm Dede gibi çok erken yaşlarda mûsikî meşkine başlamış; nazariyatta ve icrâcılıkta devrinin üstadları arasına girmiştir. Ali Nutkî Dede’nin şeyhliği döneminde Yenikapı Mevlevîhânesi’nin neyzenbaşısı idi. Bu dönemde bir “nevniyâz” olan geleceğin büyük üstâdı Hammâmîzâde Derviş İsmâil’in (Dede Efendi) ney hocalığını yapmıştır.
Nazariyat sahâsında da önemli çalışmaları vardır. Sultan III. Selîm’in isteği üzerine yazdığı “Tedkîk ü Tahkîk” ( İnceleme ve Gerçeği Araştırma) adlı nazariyat kitabı Türk Mûsikîsi’nin önemli bir kaynağıdır.
Nâsır Abdülbâkî Dede bu kitaba ilâve olan “Tahrîriyye” adlı bölümde kendi îcâd ettiği bir nota yazım sistemini de anlatmıştır. Bir çeşit ebced notası olan bu sistemde işaretler ebced sırası gözetmez ve kimi harfler perde isimlerinden alınmıştır. Bu sistem, benzerleri içinde en çok kullanılanı olmuştur.
Mevlevîlikle ilgili Eflâkî Dede’nin “Menâkıb ul-Ârifîn” ve Mûsâ Sâfî Dede’nin “Ta’rîb-i Şâhidî” adlı eserlerini de tercüme ve şerh etmiştir.
“Nâsır” mahlâsıyla 3000 beyitlik bir dîvânı günümüze ulaşan Nâsır Abdülbâkî Dede’nin aşağıda yer alan Acembûselîk Âyin-i Şerîf’inden başka Isfahan makâmında bir âyin daha bestelediği kaynaklarda yer almaktadır. Bu eser maalesef unutulmuştur.
Ali Nutkî Dede’nin 1804 yılında vefâtı ile Yenikapı Mevlevîhânesi’ne şeyh olan Nâsır Abdülbâkî Dede, 1821 yılında vefât etmiş ve dergâh mezarlığına defnedilmiştir.
İnceleme
Neyzen Yusuf Paşa tarafından Nâsır Abdülbâkî Dede’nin Acembûselik Mevlevî Âyini için bestelenmiş olan Acembûselik Peşrev’in 1. Hânesi, Çargâh perdesi üzerinde Çargâh dörtlüsünün sesleriyle seyre başlamakta ve ilk asma kalışını Acem makâmının seyri gereği Acem perdesinde yapmaktadır.
Bestekâr, hânenin hemen başında Acembûselik makâmının karar çeşnisini oluşturan Bûselik dizisini (Bûselik beşlisi + Kürdî dörtlüsü) Nevâ perdesi üzerine göçürmekte ve Nevâ perdesi üzerinde de olsa Bûselik seslerini duyurmaktadır.
3. satırın başında görülen Sünbüle perdesi Nevâ’daki Bûselik dizisinin 6. derecesidir. (veya Muhayyer’deki Kürdî dörtlüsünün 2. derecesidir). 4. satırda görülen Nim Hicaz perdesi ise Nevâ üzerindeki Bûselik dizisinin yedenidir.
5. satırın hemen başında görülen Kürdî perdesi, Muhayyer’deki Kürdî dörtlüsünün bu kez yerinde ( Dügâh’da ) uygulanmasıdır.
Buradan yine hemen Çargâh’da Çargâh dörtlüsüne geçilerek Acem perdesinde teslim için asma kalış yapılmaktadır.
Teslimin başında yine Çargâh’da Çargâh dörtlüsü gösterilirken, Acembûselik makâmının karar çeşnisini oluşturan Bûselik beşlisinin ek yeri olan Hüseynî perdesinde durularak bu beşliye geçilmekte ve Bûselik dizisi tiz durağından kararına kadar perde perde inilerek muhteşem bir Acembûselik gösterilmektedir.
2. Hâne Çargâh’daki Çargâh dörtlüsünün 2. derecesi olan Nevâ perdesine asma kalış ile başlar. Hemen sonra (yine Acem Makâmı gösterilmek niyeti ile) aralıkları Nevâ’da Hicaz, Çargâh’da Nikriz gibi görünen, Beyâtî ve Acem makâmlarının sıkça kullandığı özel bir çeşni ile Çargâh perdesinde durulmakta ve hemen sonra Acemaşîran, Şevkefzâ, Şevkutarab makâmlarında da sıkça rastlanan Gerdaniye’de Hicaz çeşnisi gösterilmektedir.
Sonra hemen yine, yerinde Bûselik dizisine geçilmekte ve yerine taşınan (Muhayyer üzerindeki) Kürdî dörtlüsünün de yardımı ile yerinde Acemaşîran karar edilmektedir.
Daha sonra Acemaşîran makâmının alışılageldik yakın geçkisi olan Sabâ makâmı yardımı ile (tıpkı Şevkefzâ eserlerde olduğu gibi) Acem perdesinde Nikriz beşlisi ile durmakta ve teslime bağlanmaktadır.
3. Hâne Muhayyer perdesinden seyre başlar. Önce Muhayyer perdesi üzerinde Kürdî dörtlüsü, sonra Acem perdesi üzerinde Çargâh dörtlüsü gösterilmektedir. Uşşak üçlüsü ile Dügâh’a inilerek oluşturulan yerinde Acem makâmı, daha sonra yine yerindeki Kürdî dörtlüsü ile karar ettirilerek Dügâh üzerinde Acemkürdî makâmı oluşturulmuştur.
Sonra hemen Tiz Segâh ve Tiz Çargâh perdeleri ile Muhayyer makâmının çeşnisi oluşturulmaktadır.
Hemen sonra, Sünbüle perdesi ve Çargâh’da Zirgüle’li Hicaz dizisi kullanılarak Muhayyersünbüle çeşnisi oluşturulmakta, ancak makâm karar ettirilmeyip, Acem perdesinde Çargâh dörtlüsü ile teslime bağlanmaktadır.
4. Hâne bütünü ile Bûselik makâmındadır ve yine teslime bağlanmak için Acem perdesinde durur.
Nâsır Abdülbâkî Dede’nin Acembûselik Mevlevî Âyini’nin Devrirevân usûlündeki 1. Selâm’ı Acem makâmı ile seyre başlar. Acem makâmı dizisinin pest tarafındaki Uşşak çeşnisi gösterildikten sonra, yerinde Bûselik beşlisine geçilir. Böylece eserin hemen başında (daha ilk beş ölçüde) Acembûselik makâmı tam olarak ortaya konulmuş olur. Burada Bûselik çeşnisi oluşturulurken kullanılan Rast perdesinden Çargâh perdesine atlayış, Acem makâmına mükemmel bir Bûselik bağlantısı sağlamaktadır ve sonraki dönemde de çok kullanılan bir bağlantı olmuştur.
1. Selâm’da geçki yapılmayan bu ilk bölümden sonra tekrar edilegelen bu ilk motif, bu kez Hüseynî perdesinden başlatılarak tekrar edilmektedir.
Hüseynî perdesine çokça yer verilen bu bölümden sonra, bu perde üzerindeki Uşşak dörtlüsü ve yerinde Hüseynî beşlisi ile Hüseynî makâmı gösterilmektedir. Hemen ardından yine Hüseynî perdesi üzerinde Hicaz beşlisi kullanılarak oluşturulan Zirgüle çeşnisi ile Hisar makâmına geçilmektedir.
Daha sonra tıpkı Acem’in Bûselik’e bağlandığı gibi Hisar da Bûselik’e bağlanmakta ve Hisarbûselik makâmı oluşturulmaktadır.
Hisarbûselik geçkiden sonra Eviç perdesinde Segâh ve bununla bağlantılı olarak Nevâ perdesi üzerinde Rast makâmlarının çeşnileri ardarda tekrar edilmektedir. Müteakiben Hüseynî perdesi üzerinde Uşşak dörtlüsü yardımıyla Hüseynî makâmına geçilmekte; buna ilâve edilen Bûselik dörtlüsüyle Hüseynîbûselik çeşnisi oluşturulmaktadır.
Selâm sonundaki terennüm, Muhayyer perdesi üzerinde Kürdî dörtlüsü ile genişleyen bir Bûselik görünümündedir ve Muhayyer perdesinden derece derece inerek yerinde Bûselik olarak karar etmektedir.
Ağır Evfer usûlündeki 2. Selâm’ın sözlü bölümü Hüseynî perdesinden seyre başlar. Yerinde Hüseynî makâmının çeşnisini oluşturduktan sonra, Hüseynîaşîran perdesindeki Hüseynî beşlisiyle pest tarafa doğru genişleyerek Hüseynîaşîran makâmı ile karar etmektedir.
2. Selâm’ın sözsüz olan terennüm bölümü seyrine yerinde Bayâtî makâmı ile başlar. Nevâ perdesi üzerindeki Bûselik beşlisinin yedeni olan Nim Hicaz perdesi gösterildikten sonra Nevâ üzerinde Rast beşlisine geçilir ve yerinde Nevâ makâmı oluşturulur.
Hemen sonra bu kez (yine yerinde) Sabâ makâmı gösterilir. Ancak kulakta hazır bulunan Nevâ makâmına yeniden dönülerek 3. Selâm’a geçmek üzere Nevâ çeşnisi ile Nevâ perdesinde durulur.
3. Selâm’ın Devrikebîr usûlündeki ilk bölümü Nevâ makâmının seyrini oluşturduktan sonra yerinde Kürdî dörtlüsü ile karar ederek Nevâkürdî makâmını oluşturur.
Hemen sonraki bölümde küçük de olsa bir yerinde Hicaz gösterilmekte ve hemen ardından yine yerinde Kürdî dörtlüsü ile karar edilmektedir. Bu çeşniye Hicazkürdî demenin çok yanlış olmayacağı kanısındayız. Bu sayfanın sonunda Devrikebîr’in Aksaksemâî’ye bağlandığı bölüm de yine Nevâkürdî makâmındadır.
Aksaksemâî terennüm, seyrine yerinde Bûselik makâmı ile başlar. Muhayyer perdesi üzerinde Kürdî dörtlüsü ile genişleyen Nevâ’daki Bûselik beşlisi, Bûselik makâmını bu kez Nevâ perdesi üzerine taşır.
Nevâ perdesi üzerindeki Bûselik, pest tarafta Uşşak dörtlüsü ile genişleyerek Bayâtî makâmını oluşturmakta; Acem perdesinde yaptığı asma kalış ile Yürüksemâî bölümüne bağlanmaktadır.
Yürüksemâî usûlündeki sözlü bölüm Çargâh perdesindeki Çargâh dörtlüsü ile başlar. Böylece oluşan Acem makâmı, yine Bûselik beşlisi ile karar ettirilerek bir kez daha Acembûselik makâmı oluşturulur.
Bu bölümü takip eden terennüm, yerinde Uşşak dörtlüsü ve Nevâ üzerinde Rast beşlisinin birleşmesiyle bir kez daha Nevâ makâmını göstermektedir.
Takip eden sözlü bölüm Nevâ makâmında seyrederken Çargâh perdesinde asma kalış yapılarak, yerinde Sabâ makâmına geçilir.
Bu bölümde gösterilen Sabâ makâmı, (Kürdî perdesi kullanılmaksızın) oluşturulan Acemaşîran çeşnisi ile Acemaşîran perdesinde karar eder. Bu seyre Şevkutarab makâmı denilebilir.
Sonraki sözlü satırlar sırası ile Nevâ ve Çargâh perdelerinde yapılan asma kalışlardan sonra geçilen (yerinde) Sabâ motifleri ile süslenmiştir.
Tâkip eden terennüm bölümündeki (yerinde) Sabâ, (yerinde) Nevâ dönüşümü eşine sık rastlanamayacak olağanüstü orijinalliktedir.
Sözlü bölümde muhteşem Sabâ-Nevâ dönüşümleri devam etmektedir. Irak perdesi ile zenginleştirilmiş yedeni ile (bir kez daha) yerinde Nevâkürdî karar eder.
Müteâkip terennüm Nevâ perdesi üzerinde Hicaz dörtlüsü ile başlayıp pest tarafta yerinde Rast beşlisi ile genişleyerek yerinde Basit Sûzinak makâmına dönüşür ve Nevâ perdesi ile sözlü bölüme bağlanır.
Sözlü bölüm, Nevâ perdesi üzerinde Hicaz dörtlüsü ile seyre başlar. Sonra Nevâ’daki Zirgüle’li Hicaz’ın yedeni olan Nim Hicaz perdesinin yardımı ile pest tarafta Rast perdesindeki Bûselik’e geçip yerinde Neveser çeşnisi oluşturarak Nihâvend makâmında gerçekten hârikulâde bir kalış yapar ve hemen sonra akıllara durgunluk verecek bir başka geçki ile bir anda yerinde Acemaşîran oluverir.
Son terennüm ve Yürüksemâî’nin son sözlü bölümü Acemaşîran makâmındadır.
4. Selâm, 2. Selâm’ın sözlü bölümü ile aynıdır. Hüseynî perdesinden seyre başlar. Yerinde Hüseynî makâmının çeşnisini oluşturduktan sonra, Hüseynîaşîran perdesindeki Hüseynî beşlisiyle pest tarafa doğru genişleyerek Hüseynîaşîran makâmında karar etmektedir.
Son peşrev seyrine yerinde Tâhir makâmı ile başlar ve Dügâh’ta Bûselik çeşnisi ile Tâhirbûselik makâmında karar eder.
Son Yürüksemâî, Bûselik makâmındadır. Bu sözsüz bölüm başka âyinlerde de (farklı perdelerde) kullanılmıştır.
Timuçin ÇEVİKOĞLU
Kaynak: Mutriban.COM
3. Hâne Muhayyer perdesinden seyre başlar. Önce Muhayyer perdesi üzerinde Kürdî dörtlüsü, sonra Acem perdesi üzerinde Çargâh dörtlüsü gösterilmektedir. Uşşak üçlüsü ile Dügâh’a inilerek oluşturulan yerinde Acem makâmı, daha sonra yine yerindeki Kürdî dörtlüsü ile karar ettirilerek Dügâh üzerinde Acemkürdî makâmı oluşturulmuştur.
Henüz yorum yapılmamış.