Neyzen Sâlih Dede
Neyzen Sâlih Dede
İstanbul’da dünyaya geldi. Mehmet Suphi Ezgi’nin Ahmet Irsoy’dan naklen yetmiş yaşlarına kadar yaşadığını kaydetmesi dikkate alındığında (Nazarî-Amelî Türk Musikisi, I, 139) onun XIX. yüzyılın ilk çeyreği içerisinde doğmuş olduğu söylenebilir. Bu konuda çeşitli eserlerde rastlanan tarihler arasında 1818 yılı daha kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. Neyzen Yûsuf Paşa’nın üvey amcası olan Sâlih Dede, Mevleviyye tarikatına bağlı bir ailede yetişti ve bu tarikatta çile çıkarıp dede unvanını aldı. Mûsikide ilk bilgileri ve ney üflemesini mevlevîhânede ağabeyi Said Dede’den öğrendi. İstanbul mevlevîhâneleri Sâlih Dede Efendi’nin hayatında önemli rol oynadı. Beşiktaş Mevlevîhânesi, bu mevlevîhâne Maçka’ya nakledilince Maçka Mevlevîhânesi, oradan Eyüp’te Bahariye’ye nakledilince Bahariye Mevlevîhânesi ve bu arada Kasımpaşa Mevlevîhânesi neyzenbaşılıklarını yaptı. Güçlü bir ney icracısı diye tanınan Sâlih Dede, Türk mûsikisi bölümü sonradan kurulan Muzıka-yi Hümâyun’a neyzen olarak girdi (1840) ve burada ney hocalığı ve icracılığı görevlerinde bulunarak kaymakam (yarbay) rütbesine kadar yükseldi. Kaymakam olduğu için Sâlih Bey diye tanındı. Abdülmecid döneminde fasıl heyetinde çalışmasının ardından Abdülaziz’in tahta çıkmasından az önce kadro kısıtlaması sebebiyle emekliye ayrıldı. Kaynaklar, vefatıyla ilgili olarak Suphi Ezgi’nin tahmini olan 1888 yılını vermekteyse de M. Nazmi Özalp herhangi bir kaynak göstermeden onun 17 Eylül 1887 tarihinde öldüğünü söylemektedir (Türk Mûsikîsi Tarihi, I, 585). Sâlih Dede Efendi Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nin mezarlığına defnedildi (a.g.e., a.y.). Muzıka-yi Hümâyun hocalarından olduğu için babası ve ağabeyi gibi şeyh olamamıştır.
Özellikle peşrev ve saz semâileriyle tanınan Sâlih Dede, XIX. yüzyılın en güçlü saz mûsikisi bestekârlarından olan Tanbûrî Büyük Osman Bey’den sonra bu sahada en başarılı sanatkârlardan kabul edilmiştir. Sâlih Dede ayrıca iyi bir ney hocası idi; dönemin meşhur ney virtüozlarından olan Şeyh Hüseyin Fahreddin Dede’nin ilk ney hocasıdır. Nota yazısı gayet okunaklı olup iyi bir notist idi. El sanatlarıyla da meşgul olduğu anlaşılan Sâlih Dede, İbnülemin Mahmud Kemal’in verdiği bilgiye göre çok güzel karagöz tasvirleri yapardı (Hoş Sadâ, s. 285). Türk mûsikisinin birleşik makamlarından güldeste makamını terkip etmiş, ismini koymadığı bu makamın adı sonradan Hüseyin Sadettin Arel tarafından konulmuştur (Nazarî-Amelî Türk Musikisi, IV, 245). Sâlih Dede’nin bu makamdaki muhammes peşreviyle saz semâisi bugüne ulaşmıştır. Devr-i kebîr peşrevlerinin bir kısmı dinî olan ve Nakşî Mustafa Dede’den sonra şedd-i araban Mevlevî âyini besteleyen Sâlih Dede daha çok din dışı eserler vermiştir (a.g.e., I, 139). Zamanımıza kaç eserinin ulaştığı konusunda farklı bilgilere rastlanmaktadır. Yılmaz Öztuna onun bir Mevlevî âyini, on beş peşrev, sekiz saz semâisi, bir oyun havası ve üç şarkı olmak üzere yirmi sekiz bestesinin listesini vermektedir (BTMA, II, 258). Sabâ ve uşşak saz semâisi, güldeste peşrevi ve saz semâisiyle hicazkâr peşrevinin notalarına Suphi Ezgi eserinde yer vermiştir (Nazarî-Amelî Türk Musikisi, I, 138-139, 172-173; III, 22-24, 46; IV, 246). Sâlih Dede Efendi’yi XIX. yüzyılın sonlarında yetişmiş neyzenbaşı ve semâzen Yozgatlı Deli Sâlih Dede Efendi ile karıştırmamak gerekir.
BİBLİYOGRAFYA
Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Musikisi, İstanbul 1933-40, I, 138-139, 172-173; III, 22-24, 46-47; IV, 245-246; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1943, II, 500, 510; İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 199-200, 259, 285; Sadun Kemali Aksüt, 500 Yıllık Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1967, s. 29-30; a.mlf., Türk Musikîsinin 100 Bestekârı, İstanbul 1993, s. 135, 176, 178-179; Özalp, Türk Mûsikîsi Tarihi, I, 550, 551, 583, 585-586, 587; “Sâlih Dede Efendi”, TA, XXVIII, 78; “Sâlih Dede”, Yeni Türk Ansiklopedisi, İstanbul 1985, IX, 3368; Öztuna, BTMA, I, 279, 311; II, 252, 257-258, 503.