Ney ve Nezr-i Mevlânâ İlişkisi

Mevlevîlikte, “nezr veya nezir” kelimesi, adak ya da hediye anlamlarında kullanılır. Mevlevîler birine hediye verecekleri zaman “Nezr-i Mevlânâ – Mevlânâ’nın Hediyesi” diye takdîm ederler. Böyle sunulan hediye reddedilmez, alınır.

Mevlevîler, kimseden bir şey istemez, sadaka kabûl etmezler. Ancak dileyenler dergâha veya mensûblarına hediye verebilirler, “Nezr” veya “niyâz” denen bu bağışlar, Nezr-i Mevlânâ yani dokuz, on sekiz veya dokuzun diğer katları (9, 18, 27, 36, 45, 54, 63, 72, 81, 90, 99, 108, 117…) miktarınca olurdu. Bu katları ifâde eden rakamların kendi iç toplamlarının, birbirleriyle toplamlarının, çarpımlarının veya çarpımlarının katları ile onların iç toplamlarının da her zaman 9 rakamını verdiği dikkate değerdir. Diğer yandan bütün sayılar, 0’ dan 9’ a kadar büyüyerek giden on temel sayıdan oluşur ki, Nezr-i Mevlânâ olan 9, bunların en büyüğüdür.

Gölpınarlı, Nezr-i Mevlânâ’nın kutsal oluş nedenini şu inanca dayandırmaktadır:

“Mutlak Varlık, “zâtî iktizâsı” (kişisel gerekliliği)* olan aktif bir zuhûra (ortaya çıkış, beliriş, görünüşe) sâhiptir. Bu aktif tecellî (belirme), “Akl-ı Küll” veya “Hakîkat-i Muhammediyye” diye anılır. Bu aktif kâbiliyet, pasif bir kâbiliyeti, “Nefs-i Küll” ü meydana getirmiştir. İkisinden dokuz kat gök meydana gelmiştir. Dokuz göğün hareketi dört unsuru (Anâsır-ı Erba’a’yı yani toprak, su, hava ve ateşi) izhâr etmiş (ortaya çıkarmış); göklerle bu unsurlardan cansızlar, bitkiler ve (diğer) canlılar doğmuştur. Böylece hepsi onsekiz olur.”

Prof. Dr. Yakıt’ın aynı konuyla ilgili olarak XVI. yüzyıl şâirlerinden İdris Muhtefî’nin bir manzûmesinden seçtiği birkaç mısra ve bu mısralarda sembolize edilen inanışlara ilişkin yaptığı açıklama da şöyledir:

“İş bu deme erince, üç kez doğdum âneden
Nice yavru uçurdum, nice, âşiyâneden (yuvadan, evden)
Dört doğurdum anamı, hâmil oldum babadan
Babam dokuz ayaklı, anlama efsâneden…

Senin İdris, hakîkat bu rumûzât sözlerin
Anladı insân olan, bilmedi hayvâneden.

(Kurnaz, C., Tatçı, M., Türk Edebiyatında Şathiye, Akçağ, Ankara, 2001. s.101-102)

Burada üç kez doğmaktan kasıt, İslâm felsefesindeki “mevâlid-i selâse” yani üç doğum olarak ifâde edilen “cemâd (cansız), nebât (bitki) ve hayvan” mertebelerinden geçiştir. “Dört ana” ise maddî varlığın dört unsuru yani “toprak, su, hava ve ateş” dir. “Dokuz Baba” tâbirinden de “Dokuz feleğe (göğe)” işâret vardır.”

“Dâimâ diri” anlamına gelen, Allah’ın “Hay” adının ebced hesabındaki sayısal karşılığının 18 olması ve Hz. Mevlânâ’nın, Mesnevî’nin özü kabûl edilen ilk 18 beytini bizzat kendisinin yazmış olması, Mevlevîlerce 18 sayısının kutsal kabûl edilmesinin diğer önemli nedenleridir.

Hz. Mevlânâ’nın felsefesinde ney, “İnsan-ı Kâmil” in, yani belirli aşamalardan geçerek olgunlaşmış insanın sembolüdür. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delik-deşik edilmiş, geldiği yerin özlemiyle yanıp tutuşan, sînesinden çıkan feryâd ve iniltileri ile tüm insanlığa sırlar fısıldayan bu dost, yaratılışın temeli olan aşktan bahseder. Ney, bu nedenle Mevlevîlerce kutsal sayılarak “nây-ı şerîf” diye anılmıştır.

Ahmed Avnî Konuk, Mesnevî Şerhi’nde şu görüşlere yer verir:

“Ney’in yedi deliği, insanın yedi a’zâ-yı zâhirîsine (görünen uzvuna) işârettir ki, beşerin fiilleri bu uzuvlardan sâdır olur (ortaya çıkar).”

Bu düşünceden hareketle, ney ile sembolize edilen insan-ı kâmil’in vücûdunda Hakk’dan gayrı ne varsa her şey yok edildiğinden, O’ndan ortaya çıkacak fiillerin, ancak Hakk’ın mânevî etkisiyle gerçekleşebileceği söylenebilir.

Aslında neyin üflenen üst ucu ve alt ucu da düşünüldüğünde, dışa açılan deliklerinin de boğumları gibi dokuz olduğu görülür.

Kutbü’n-nâyî Niyâzî Sayın, ney ve insan-ı kâmil ilişkisi hakkındaki fikirlerini açıklarken şöyle diyor:

“Ney, yapı olarak dokuz deliktir. İnsana yakın bir duruma sahiptir. Kamışlıktan kopması bir insanın olgunluğa erişmesiyle alâkalıdır. Neyi alırsınız, kamışlıktan koparırsınız, kollarını kesersiniz, vücûdunda delikler açarsınız… Yâni insanı (da) olgun hâle getiren bir ney yapıcısı vardır. Onu da Hakk’ın kendisi olarak düşünüyoruz.”

Bize göre, İnsan-ı Kâmil’i sembolize eden Nây-ı Şerîf, dokuz boğumu ve dokuz deliğiyle, tüm insanlığa bir “Nezr-i Mevlânâ” dır da vesselâm.

Timuçin ÇEVİKOĞLU
Kaynak: Mostar, Sayı: 30. Ağustos 2007

Yararlanılan Kaynaklar:

  • Abdülbâkî Gölpınarlı, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, Yeni Matbaa, İstanbul, 1963, s. 35.
  • Ahmed Avnî Konuk, Mesnevî-i Şerîf Şerhi – I. cilt, Gelenek Yayıncılık, Şefik Matbaacılık, İstanbul, 2004, s. 73.
  • H.Hüseyin Top, Mevlevî Usûl ve Âdâbı, Ötüken Neşriyat, Özener Matbaası, İstanbul, 2001, s. 150.
  • İsmâîl Yakıt, Mevlânâ’da Sembolizm ve Ney, Ney’e Dâir, Editör: Mustafa Çıpan, Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Damla Ofset, Konya, 2006, s. 67.
  • Niyâzî Sayın, Ney’in Mâneviyatta ve Mûsikîmizdeki Yeri, Ney’e Dâir, Editör: Mustafa Çıpan, Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Damla Ofset, Konya, 2006, s. 106.
  • Timuçin Çevikoğlu, Dinle Ney’den, Mostar Dergisi Sayı:21, Mostar Yayıncılık, Şan Ofset, İstanbul, 2006, s. 70.
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.